Gönderi

184 syf.
10/10 puan verdi
·
32 saatte okudu
23 yaşında kim böyle güzel şeyler kaleme alabilirdi Dostoyevski'den başka! Daha 23 yaşında bir mühendislik öğrencisiyken çektiği yoksulluk ve geçim sıkıntısı onun bu kitabı nasıl yazdığını, o psikolojiyi karakterlerde nasıl böyle güzel yansıttığını gösteriyor. Aslında kitabı okutan, yoksulluğun Dostoyevski'nin hayatı olduğu gerçeği ya da hayal ürünü karakterlerde bu kadar işlenmiş olduğu değil. Kitabın asıl başarısı tüm insanlara hitap etmesi. Okudukça "evet ya yoksulluk bu", "evet evet tam da böyle hissettiriyor" dedirtiyor. Yani Dostoyevski bir kitap yazmış ki iyi ki yazmış. Çünkü yazmasaydı hem Rus Edebiyatı hem de Dünya edebiyatı çok eksik kalırdı. Hangimiz 23 ünde böyle bir başarı elde etti ya da edebilirdi? Neredeyse hiçbirimiz. Ama o daha 23 yaşında yazdığı ilk anda "Yeni Gogol doğdu" dedirtti ve Rus Edebiyatını bu kadar derinden etkiledi. Bu yüzden edebiyat gerçekten eksik kalırdı onsuz. Şimdi Dostoyevski'ye çok methiye düzebilirim. Ama artık kısaca kitaba değinmek istiyorum. Kısaca diyorum çünkü kitapla ilgili yapılmış 1000 in üzerinde değerli inceleme var. Ama ben de bu kadar sevmişken kitaba değinmeden geçmek istemedim. Kitap bir kadın ve bir erkeğin, iki yakın dostun mektuplarından oluşuyor. Mektuplar yoksulluk ve geçim sıkıntısı üzerine. Aslında çoğunlukla yoksulluk işlemişse de zenginlik ve zengin insanlar üzerine de birçok nokta var. Ama hem yoksulluk hem zenginlik ve bunların insanlar üzerindeki etkisi, yaşadıkları psikoloji, hissettikleri duyguları o kadar iyi kaleme alınmış ki insanda direkt etki yaratıyor. Aslında kitabın tam çevirisi "Zavallı, Yoksul İnsanlar" içeriği birebir karşılasa da ben yine de çevirmenin "İnsancıklar" olarak yayımlanmasını çok sevdim. Bu başlık yoksulluğun üzerini örtüyor gibi görünse de gerçekten kitaba bir romantiklik vermiş. Ve bu da kitabın içeriğiyle çok hoş olmuş. Neyse daha fazla bir yerlere sapmadan kitap incelememe devam edeyim :) Kitabım asıl başarısı, yoksulluğun ana karakterler ya da diğer karakterler üzerine yazılmış olması değil tüm insanlara yazılmış olmasında yatıyor. Okudukça karakterin psikolojisini yaşıyorsunuz. Yani aslında Dostoyevski'nin 23 yaşında içinde bulunduğu belirsizlikler, o durumdaki psikolojisini, hissettiği duyguları, biz şimdi kitabı okurken yaşıyor ve hissediyoruz. En azından ben hissettim :) Özellikle kitaptaki, "Ben geleceğime bakmaya korkuyorum. Hep bir şeyler seziyorum ve sanki bir dumanın içinde yaşıyor gibiyim." cümleleri direkt beni anlatıyor. Gerçi içinde bulunduğumuz şu çağda hangimizi anlatamadığı tarşılır. İşte kitabın başarısı bu. Yani sanki Dostoyevski'nin hayatı değil başka karakterler değil de biz, bizim hayatımız, bizim hissettiklerimiz yazılmış gibi. Hatta gibiden fazla. Dostoyevski kitabı duygularıyla ilmek ilmek işlemiş. Ki o her eserinde insan psikolojisini, buhranı en iyi yansıtan yazardır ama bunu ilk eserinde bile bu kadar yansıtmış olması çok büyük başarı. O yazmak için doğmuş. Normalde insanların ilk yazdıkları ve son yazdıkları arasında ciddi farklar vardır çünkü gelişmişlerdir. Ama Dostoyevski için "tecrübesizmiş", "zamanla kendini geliştirmiş" gibi cümleler kuramıyorsunuz. Bu romanına da ilk gözüyle bakamıyorsunuz. Velhasıl dünyaya bir kere böyle biri geldi. Onun verdiği tadı da henüz kimse vermedi ve vermeyecek de. Bu yüzden kitabı okumanızı ve bu tadı almanızı isterim :) okumadıysanız en kısa zamanda okumalısınız. Şimdiden keyifli okumalar.
İnsancıklar
İnsancıklarFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 202362,9bin okunma
·
36 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.