Gönderi

Tasavvufun tedvin sürecinde gerçekte ne olduğunu anlayabilmek için, dini düşünce geleneğinde belirleyici öneme sahip Gazzâli ve Fahreddin er-Râzi'deki tesirlerinden geriye bakabiliriz. Gazzâli el-Munkiz'da süfiler tâifesini hakikate ulaşmayı hedefleyen zümreler arasında zikredip tasavvufu “en güzel yaşantı ve en doğru yol” olarak nitelerken,1' Râzi kendi dönemine kadar ilim ve fırka tasnifi literatüründe süfiler tâifesinin zikredilmemiş olmasını hatalı bulur. Râzi, süfileri Ehl-i sünnet fırkaları arasında zikretmesinin gerekçesini, onların gayesinin marifetullah olduğunu belirterek ortaya koyar.2 Kuşkusuz —tasavvufa şer'i ve nazari ilimleri tahsilinden çok daha sonra intisap etmiş ya da hiç etmemiş âlimler tarafından dile getirilen- her iki yaklaşım da artık hicri altıncı asırda tasavvufun din ilimlerinden biri olarak süfiler dışında da kabul gördüğünü ifade etmektedir. 3 Bilhassa Gazzâli tasavvuf yolunu öğrendiği kaynakları sıralarken Muhâsibi, Cüneyd-i Bağdâdi, Bâyezid-i Bistâmi, Ebu Bekir eş-Şibli ve Ebü Tâlib el-Mekki gibi müelliflerin eserlerini de zikrederek tasavvufun din ilmi hüviyetine kavuşmasını bir anlamda bu literatüre dayandırmış olmaktadır. Gerçekten de hicri üçüncü asırdan itibaren telif edilen eserlerde süfilerin, görüşlerini bir ilim sistematiği içinde ifade etmeye çalıştıkları müşahede edilir. ---- 1. Gazzâli, el-Munkiz (1967), 100-109. 2 Râzi şöyle der: “Bilinmelidir ki İslam ümmetinin fırkalarını yazanlar süfileri Zikretmemişlerdir. Bu bir hatadır; çünkü süfilerin sözünün ve yolunun amacı marifetullahtır. O da bedeni ilişkilerden soyutlanma ve temizlenmedir. Bu ise güzel bir yoldur. Onların çeşitli fırkaları vardır.” (Râzi, İtikâdâtü'l-fıraki'k müslimin ve müşrikin, 72-73) 3 Bu konudaki ilk değerlendirmelerden biri için bkz. Demirli, Sadreddin Konevi'de Bilgi ve Varlık, 51-53; Demirli, “Gazzâli ve Tasavvuf”, 253-291.
·
39 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.