Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

184 syf.
10/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Asla Yalnız Yürümeyeceksin!
Her evin kapısında Ceren Özdemir, reddedilen her korunma başvurusunda Ayşe Paşalı, her şarkıda Değer Deniz, her kuaförde Muhterem Evcil, her sınavda Ceren Damar, her kedi sevgisinde Merve Kotan, her plazada Şule Çet vardır. Her şehirde "Özgecan" adı verilmiş bir yer, dünyanın ummadığınız bir yerinde "Ölmek istemiyorum" sözleriyle Emine Bulut ve en olmadık yerlerde karşınıza çıkan, adlarını tek tek sayamayacağınız kadar çok öldürülen kadın vardır...... Kitabı okuyup bitirdim boğazımda bir yumru kaldı yutkunamadım resmen. Çok öfkeliyim. Haddinden fazla öfkeliyim. Bu öfke mazur görün denilecek türden yenilir yutulur cinsten de değil üstelik. Öyle can yakan bir konu ki bu KADIN CİNAYETLERİ konusu.... üç maymunu oynamak isteyenler incelemeyi okumadan geçsinler şimdiden söyleyelim.. Ne çok kadın boşanmaya çalışırken ya da boşandığı erkek tarafından öldürülmüş, ne kadar çok adliyede boşanamayıp öldürülmüş kadınların davası görülmüş. Aralarında kendisi hukukçu olanlar bile var; katiller arasında da hayat kurtarması gereken doktor olanlar. Avukat Müzeyyen Boylu, boşanma aşamasında olduğu doktor tarafından iki çocuğunun gözleri önünde, 17 kurşunla öldürüldü. Müzeyyen 19 Mayıs'ta çocukları için bir araya geldiği, mesleği doktor olan birinin bunu yapacağını düşünemezdi belki de. Hayat kurtarması beklenen bir doktorun cinayet işlemesi ne kadar çelişkili ise, başka çapraşık durumlar da oluyor, bir başka doktor, bir kadının hayatını erkek şiddetinin elinden kurtarırken kendi can veriyordu. Samsun'da Kadın Doğum Uzmanı Dr. Aynur Dağdemir, çalışma arkadaşının boşanmak istediği erkek tarafından öldürülmeye çalışıldığı işyerinde cinayete engel olmaya çalışırken öldürüldü. Doğrudan kendisi hedef değildi belki, boşanmak isteyen kadınları hedef alan şiddet onu da böyle bulmuştu. Daha sonra bir başka doktor, annesini şiddetten korumaya çalışan Dr. Gülnur Yılmaz, babası tarafından öldürülecekti. Bir baba takip ettiği kızına annesinin yerini soruyor, olumsuz yanıt alınca da yanında taşıdığı tabancayla defalarca ateş ederek kızını öldürüyor, ilk ifadesinde soğukkanlılıkla "cinayeti sırf 'annesi kahrolsun, üzülsün' diye işlediğini" söylüyordu. Ankara'da Hatice Kaçmaz da reddettiği erkek tarafından, bir parkta, on altı kez bıçaklanarak öldürüldü. Mahkeme, cinayetin "Tutku derecesindeki sevgiden kaynaklı duygusallığın etkisi ve ruh hali üzerinde yarattığı hiddetle" işlendiğini söyleyip, öldürücü darbelere indirim vere bilmeyi düşündü, Başsavcılığın da indirime itiraz etmesine rağmen Yargıtay'ın indirimi onaylamasıyla bir kez daha Türkiye'de kadınların değil, yargının ne kadar kararsız, tutarsız olduğunu gördük. Türkiye'de kadınlara sadece boşanmak değil, bir teklifi reddetmek, ayrılmak istemek de yasaktı ya da hiçbir şey yapmadan boşanmanın söz konusu olmadığı durumda da örneğin Bursa'da Kadriye Menkeş'te olduğu gibi uykusunda baltayla öldürülebiliyordu kadınlar. Sivas'ta kanser tedavisi aldığı sırada, evinde kemoterapinin etkisinde bitkin yatıyorken defalarca bıçaklanarak öldürülüyordu Ayşe Topçu. Katilinin cezasının ağırlaştırılması gerekirken indirim veriyordu hâkim. Kadınlara her gün çocuk yapma görevi verilir, annelik göklere çıkarılırken Uşak'ta sahur vakti bebeğini emzirmeye kalkmış Hatice Palta, camına taş atılıp pencereden başını uzatması sağlanıyor ve av tüfeğiyle başından vurularak öldürülüyordu. Herkesin yeni bir yıla girmenin umudunu yaşadığı yılbaşı gecesinde, boşanmaya çalıştığı erkek tarafından bir arabanın içinde, arka koltukta oturan çocuğunun gözleri önünde öldü rülüp İstanbul'da TEM otoyoluna atılan Gülşah Sarcan'ı, onun ardından annesi Badegül Sarcan'ın verdiği mücadeleyi de unutmayacağız. Çağlayan Adliyesi'nde kızının duruşmasına elinde kızı ve torununu birlikte gösteren fotoğraf çerçevesiyle girmesi engellenen annenin o fotoğrafa sarılışını, acılı haliyle torunu için verdiği velayet mücadelesini, öldürülen kadınların ailelerinin yas bile tutamadan bir de bir sürü zorlukla uğraşmak zorunda bırakılmalarını da. Ne Emine Bulut'u ne de çocuğunun gözleri önünde öldürülen hiçbir kadını unutmayacağız. Dünya kadınlar için bambaşka bir kâbus belki. Peki ya ülkemizde yaşayan yabancı kadınlar??? Suriyeli Emani Arrahman, biri karnında, iki bebeğiyle birlikte öldürüldü. Amerikalı Sarai Siera, Pippa Bacca'dan yıllar sonra aynı biçimde Türkiye topraklarında öldürüldü. Nadira Kadirova'nın şüpheli ölümü hâlâ aydınlanmadı ama cinayetle öldürüldüğü kesin olan çok sayıda yabancı uyruklu kadın var. Resmi raporlara göre bile kadın cinayetlerinin yaklaşık yüzde 10'unu oluşturan bu suç ayrıca ırkçılıkla iç içe geçerek işleniyor. Kadınlar yabancı düşmanlığıyla da öldürülüyorlar, çok yakınlarındaki erkekler tarafından da. Ama öğrencileri tarafından da ve ne boşanma ne red, hiçbir şey yapmadıkları zamanlarda da, sadece işlerini yaptıkları ya da sadece evlerine geldikleri, evlerinden işe gitmek için çıktıkları zamanlar da da öldürülüyorlar. •Kadınlar evli iken hiçbir şey yapmadan da öldürülebiliyordu... •Boşanmaya çalışırken öldürülüyordu... •Evlilik teklifini reddettiklerinde de öldürüyorlardı... Bir kadın olarak can güvenliğimin sağlanamadığı bir ülkede birinin teklifi reddettiğim için öldürülmek istemiyorum ben. Birisinin sevgilisi olmak istemediğim için, birisiyle boşanmak istediğim için, birisinden boşandığım halde rahatça yaşayamadığım için öldürülmek istemiyorum. Tüm öldürülen kadınlar gibi YAŞAMAK İSTİYORUM. YAŞAMAK İSTİYORUZ. Yanıbaşımızda hergün can sıkan bir haberle uyanır olduk artık güne. Daha geçtiğimiz günlerde “Bursa’da işinden çıkarak eve gitmek üzere sokakta yürüyen 18 yaşındaki genç kıza başka birine benzettiği için muşta ile saldıran Sedat A., ‘Pardon. Başkasına benzettim’ diye ifade verince adli denetim şartıyla serbest bırakıldı.” haberin kaynağı; google.com.tr/amp/s/www.sozcu... İnan olsun tüylerim ürperiyor bu haberleri görünce okuyunca. Bu kadar güvensiz bir ülkede işte bu kadar kıymetsiz görülüyor bir kadının hayatı. Ve işte bu yüzden İstanbul Sözleşmesi Yaşatır 6284’ü uygula diye öfkeyle meydanları dolduruyoruz........ Evet öfkeliyiz. Öfkeliyim. Sadece adlarından ibaret sandığınız kadınlar için, her biri bambaşka hikayelerle bambaşka hayatları çiçeklendirebilecek kadınların göz göre göre korunmayıp öldürüldüğü için öfkeliyim. Bir gün onlar gibi ölmemek istediğim ve bu korkuyu her kadına ve bana yaşattıkları için öfkeliyim. İstanbul Sözleşmesi Gerçek adı: "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi." 11 Mayıs 2011'de imzaya açıldığı yer İstanbul olduğu için güzel şehrimizin adıyla anılıyor. Ayrıca Türkiye sözleşmeyi onaylayan ilk ülke oldu, daha sonra Avrupa Konseyi üyesi olan 45 ülke ve Avrupa Birliği imzaladı, imzacı ülke sayısı tamamlanarak 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi. Bu sadece kuru bir imzadan ibaret değildi. Zaten Sözleşme yeterli sayıda ülke imzalamadığı için henüz yürürlükte bile değildi. Şiddete karşı imza atmanın, hele de ilk imzacı olmanın anlamı, devletin şiddete karşı kadınların yanında çok net bir siyasi irade ortaya koyması, alınan tutumun kamuoyunda somut olarak görülmesiydi. Bu, siyasetin toplumdaki erkek şiddetinde doğrudan fren etkisi yaratmasıydı. Düşünün, devletin "Şiddet karşısında en güncel ve etkili belgeyle mücadele edeceğim" diyerek attığı somut tek bir adımla kadın cinayetleri yarı oranda azalmıştı. Hazırlıkları ise daha da önce başlamıştı: 2006-2009 arasında çalışan bir uzmanlar heyeti şiddet konusunda ayrı bir sözleşmeye ihtiyaç olduğu yönünde görüş bildirdikten sonra 2009 2011 arasında bir komite hazırlıkları tamamladı. Arkalarında kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet ile mücadele deneyimiyle birikmiş önemli bir uluslararası mevzuat da var. Bunlar içinde CEDAW (BM Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (1979) ve CEDAW Komitesi Kadına Yönelik Şiddete Dair 19 No'lu Genel Tavsiye Kararı (1992) özel önemi var. Geldiğimiz noktada İstanbul Sözleşmesi de CEDAW da yansımalarını yaratarak kadına yönelik şiddetin "işkence" olarak tanınmasını sağlayan CEDAW 35 No'lu karara (2017) varılmış durumda. İstanbul Sözleşmesi şiddetin başlıca aşısıdır ve aşının etken maddesi içeriğindeki “toplumsal cinsiyet eşitliğidir.” İstanbul sözleşmesi’ndeki mücademizde geldiğimiz noktayı çok net görebileceğiniz gibi içler acısıdır. 11 Mayıs 2011’de Türkiye sözleşmeye ilk onaylayan ülke olma durumundan, günümüzde felaket tartışmalara yol açarak 2021 yılında sözleşmeden çekildiğini duyurabiliyor. 6284 Sayılı Yasa'nın kendisi ve onun uygulanması için yayınlanan yönetmelik, genelge vs. kuru birer düzenleme değil, ölümden hayata doğru atılmış adımlardır. Ve her bir madde kadınların hayatıyla bedel ödenerek kazanılmış durumda. Bu sebeple İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZGEÇMEDİĞİMİZ GİBİ HÂLÂ DA SAVUNUYORUZ VE SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ! Korunmadığı için öldürülen, hayat mücadelesi verip hayatta kalan ama hayatı değişen, şiddetin her türüne elinden gelen her şeyle direnen kadınları gördük. Bütün bu göz göre göre gelen şiddet, koruma yasasının uygulanmayışı, temelde çözüm yolunu tıkanması, İstanbul Sözleşmesi'nin ikinci temel adımının da ihlal edilmesi anlamına geliyor. Bu sırada Türkiye toplumu elinden geleni yapıyor, gerekirse balkondan saksı atarak, gerekirse nöbet tutarak hayat kurtarmaya çalışıyor, kadın cinayetlerine yeter diyor. ARTIK ERKEK ŞİDDETİNE YETER! Kadın cinayetlerinin durdurulmasında ilk ve en önemli görev, kadınların şiddet karşısında yalnız olmadıklarını bilmeleri ve haklarını tanımalarıdır. Birbirini hiç tanımayan milyonlarca kadının sıkılmış yumrukları, tüm kadınların şiddetten kurtulduğu, eşit ve özgür bir dünya yaratacak. Ceren Özdemir, Ayşe Paşalı, Değer Deniz, Muhterem Evcil, Ceren Damar, Merve Kotan, Şule Çet, Özgecan Aslan, Emine Bulut, Münevver Karabulut, Esin Işık, Emine Yayla, Azra Has, Helin Palandöken, Melek Karaarslan, Hatun Sürücü, Gülay Yaşar, Gönül Dilekçi, Dilber Keskin, Emine Baş, Deniz Aktaş, Fersane Çöl, Güleda Cankel........... ve Uzayıp giden binlerce isim, binlerce hayat içinde hangi birini anlatsak diğeri eksik kalacak. Öldürülen kadınların tümünü hakkını vererek anlatmak bir kitapla mümkün de değil...... Kitabın adı kendi kendisiyle tamamlanıyor gibi. Kadınlar yaşasın, hayatları umutları hayalleri yarıda kalmasın, bir kendini bilmezin sözde öfkesine yenilip yitirilmesin.. söylenecek çok fazla şey var ama bir teki yetiyor YAŞASIN KADINLAR ...
Yaşasın Kadınlar
Yaşasın KadınlarGülsüm Kav · Doğan Kitap · 2020169 okunma
··1 alıntı·
2.508 görüntüleme
Sultannn okurunun profil resmi
Alıntıları bile okurken tüylerim diken diken oluyordu. İnceleme de ise bütün kadınları aynı anda okumak beni sarstı. Okurken adeta soluğum kesildi. Her gün haberlerde ölümlerini duyduğumuz kadınların yaşadıklarını bire bir okumak çok zor gerçekten. Seni bu konuda kutluyorum. Zor olanı başardın. Üstüne bir de inceleme yazarak, hepimize ders verdin. Kadın cinayetleri politiktir. Bunu yargının verdiği cezalardan da anlıyoruz. Siyasetimiz ne yazık ki, erkek egemenliğini savunuyor. İstanbul Sözleşmesi'ni ilk imzalayan ülke olmamıza rağmen bundan vazgeçmemizin sebebi başka ne olabilir? Hemcinslerim olduğundan utandığım bazı şahıslar, İstanbul Sözleşmesi yüzünden erkeklerin mağdur olduğunu söyleyecek kadar ileri giderek, kaldırılmasını istiyor. Bir kadın bunu söylüyorsa erkeklerin karşı çıkması gayet normal. Ne diyeceğimi bilemiyorum, ülkem adına çok üzgünüm. Tek istediğimiz KADINLAR ÖLDÜRÜLMESİN.
1 önceki yanıtı göster
Demet okurunun profil resmi
Sultannn
Sultannn
canım öğretmenim çok teşekkür ediyorum yorumunuz için ❤️ beğenmenize çok sevindim. Yazarken de okurken de epey etkiledi ama bunlar gerçekler ve birilerinin radarına girsin diye okuyup paylaşmak lazım .. okumak bizi bu kadar etkiliyorken yaşayan kadınların olduğunu bilmek kahrediyor:(
2 sonraki yanıtı göster
Ecem okurunun profil resmi
Bu konularda kim ne derse desin en büyük suç yargının ve hükümetindir. Suç bütün çağlarda varolageldi ve asla da bitmeyecek bundan ismimin Ecem olduğu kadar eminim. Ama işlenen suçlar karşısında yargının takındığı tavır ve hükümetin devleti temsil ederken vatandaşını ne denli koruduğu, eşitliği ve yaşam hakkını savunup savunmadığı, adalet sürecine etki edip etmediği (ki yargı daima bağımsız olmalı), bakanlıkların bu konulardaki çalışmaları ve yaptırımları her şeyden önce gelir. Bizim ne yargı mensuplarımız görevini yerine getiriyor ne de hükümetimiz. En doğal hakkımız olan yaşam hakkı için bile sokaklara dökülmek zorunda isek burda en büyük suç bana göre yargının ve hükümetindir. Ne yargıya güvenim var ne hükümete. Herkes korkuyor kimse sesini çıkaramaz oldu. Ama kadınlar artık korkmuyor çünkü zaten yaşam hakkını bile yitirdikten sonra korkacak ne kalıyor ki geriye? Öfkene katılıyorum ve eline sağlık diyorum güzelim.
2 önceki yanıtı göster
Demet okurunun profil resmi
Teşekkür ediyorum Ecem🌼 ne güzel yazmışsın senin ağzına sağlık, fikirlerine içtenlikle katıldığımı biliyorsun .. 🐣 #122002078
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Odessa okurunun profil resmi
O güzel yüreğine sağlık Demet, umarım birgün tüm bu cinayetlerin işlenmediği zihinsel ve kültürel yetkinliğe kavuşuruz. Ne zaman ıssız bir noktada yalnız bir kadınla karşılaşsam sırf böyle bir korkuya düşmesin diye en uzak köşeden ve başımı öne eğerek geçiyorum. Bu tedirginliği onunla birlikte ben de hissediyorum çünkü. Utanç verici kararlar alanları ise anlamak mümkün değil.
Demet okurunun profil resmi
Teşekkür ediyorum ... Öyle kötü bir hal aldı ki her şey artık, düzeltmek için çabalayacaklarına daha da kötüleştiriyorlar her şeyi.
Papatya okurunun profil resmi
Okuması bile çok zorken bunu yaşayaşan kadınları düşünmek içimi acıtıyor. Yüreğine kalemine sağlık.
Demet okurunun profil resmi
aynen öyle yaşandığını bilmek daha çok yürek burkuyor .. çok teşekkür ediyorum.. 🌼💛
Anna K. okurunun profil resmi
Maalesef sıkıntı insanların kafalarının içinde. İnsanların diyorum, erkeklerin demiyorum çünkü bazı kadınlar da oğluna, kardeşine destek çıkıyor ne yazık ki bu konuda. Ama böyle düşünmelerinin nedeni belli, cinayet işleyen düzgün bir ceza almıyor ki, her gün haberlerde dinliyoruz. Ben kendim bir adamın avukatıyla telefon görüşmesine şahit oldum, birini öldürmüş, "Bir şey olmaz demi çıkarım." diyor. Bir can almış adam ve bir şey olmaz demi diyor!! Hiç yaptığı eylemden dolayı ceza çeken birilerini görmemiş demek ki! Her ceza alan iyi halden takım elbiseden iki güne çıktığı için çok normal bence.
Demet okurunun profil resmi
Maalesef yargı sisteminde geldiğimiz durum bu. Bırak daha fazla caydırıcı yasayı, yürürlükte olan yasaların uygulanmasını talep ediyoruz sadece, bu gittikçe de içler acısı bir hal almakta..
Beyza okurunun profil resmi
Harika bir yorumlama... Yüreğime o kadar güzel dokundunuz ki, okudukça gözlerim doldu. Kendi adıma teşekkür ederim. Şu desteği gördükçe siz ve sizin gibi güzelliklere içimden gele gele iyi ki varsınız diyebiliyorum. Emeğinize, gönlünüze sağlık. 🌼
Demet okurunun profil resmi
Gözlerimizin dolması sanırım kaçınılmaz.. çok teşekkür ediyorum 🌺
Levent okurunun profil resmi
Kültürümüzde kadın erkekten daha az değer görmektedir maalesef. Erkek ve kız çoçuğa sahip bir ailede, erkek çocuk sünnet olduğunda “oğlumuz erkek oldu” denilerek düğün dernek kurulurken; kız çocuğun kadınlığa adım attığı ilk adet görmesi kutlanmak yerine çok çirkin ve utanç verici bir durummuş gibi saklanmaktadır. 1000 yıllık bu ayıptan ve diğer bir çoklarından dolayı her erkeğin Kadınların yüzüne bakarken biraz da olsa utanması lazım. Kadın cinayetleri için söz yetmiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.