Günler ne de çabuk geçiyordu, nasıl da
birbirlerini kovalayıp duruyordu! Şafak, gün ağarışı, güneşin geçişi,
ayların birbirini izleyişi... Çocuklar büyüyorlar, kara saçlar ağarıyor,
deniz toprağı yiyor, dağlar çırılçıplak soyunuyor, yine de bekledikleri O gelmiyordu.
Harfler ne ifade edebilir ki? Onlar, ruhun
kendini içinde çığlık çığlığa boğduğu, hapishanenin kara demir
çubuklarıdır. Harflerle, satırlar arasında, boş yerlerde bu ruh serbestçe
dolaşır; ben de onunla birlikte dolaştım ve size şu haberi veriyorum:
Keşişler, ilkin kanatlar geldi, sonra melek!