Gönderi

“Bu, imgenin tanrısal işığı simgeleyeceğine ya da onu ikame edeceğine, yalnızca onun imgesine uygun gerçekleşmesi, diğer bir deyişle onu anıştırması anlamına gelir. Bu türden bir anıştırma ise benzeşmeye değil, benzeşmemeye dayanır. Burada sözü edilen, ikonografinin artık ikonografiye meydan okuyan öteki yüzüdür : “ikonaları savunmak uğruna, ikonaları yıkma sınırına gelinmiştir. Solucan imgesinin mantığı şudur : Ne ondan daha aşağı görülen bir hay van vardır, ne de diğer anıştırmalar onun kadar bütünlükçü bir bi çimsizlikten azadedir. Toprak altında, toz toprakla birlikte yaşayan bir hayvandır solucan, tozdur topraktır. Bu türden bir imge öneren kişi, tanrısal ışığın, figüratif biçimleri öteleyere, figüratifin ardında aranmasını önermektedir. Bir bakıma görünenin ardında görünme yenin, benzeşimin ardında benzeşmeyenin aranışıdır bu ; tanrısal ışığa kendini görünür kılmak isteyen insan bunu ancak aşkınlığı kendiyle benzeştirmediği sürece gerçekleştirebilecektir. Ne var ki Hıristiyan teolojisinde ciddi bir çelişki egemendir : İnsan bedeni tanrısal surettir ve yine aynı insan bedeni ( Meryem Ana ), tanrısal aşkınlığı dünyaya getirmiştir. Dolayısıyla benzeşme yen bir benzeşim nasıl gerçekleşecektir ? Avrupa Ortaçağı ve Doğu Kilisesi, bu çelişkiyi dahiyane bir öneriyle çözmeyi dener : inconse quentes, inconvenientes, deformes, confusae ya da mixtae gibi si fatları Dionysius Aeropagita'dan ödünç alan on üçüncü yüzyıl düşü nürü Aquinolu Aziz Thomas şöyle yazacaktır : "Bütün varlıklarda tan risal bir benzeşim gözlemlenebilecek olsa bile, diğer varlıklarda yal nizca tanrısal benzeşimin izi sürülebilirken - similitudo per modum vestigii - yalnızca akıl yetisine sahip olan insan imgesel bir benze şim içerir - similitudo per modum imaginis -...
·
114 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.