Yorumunuzu okurken, bir zamanlar cennet için bilet satan kiliseler geldi aklıma. Dini hep kullandılar böyle, iyi taraflarını, ana fikirlerini bir kenara atıp, fakirlere teselli olsun diye "şu zulme bir az daha dayan, sus ; cennetde bu sabrının karşılığını mutlaka alacaksın" dediler ve bunu söyleyen şahıslar bolluk içinde yaşam sürüp fakirleri hep soydular. Oysa din "bir zulme susanın dilsiz şeytandan farkı yoktur" dememiş miydi? Peki o zulm kendimize yapılınca, o haksızlığa uğrayan kendimiz olunca neden susup herşeyi ahirete bırakmalıydık? İşte hep böyle çarptırdılar dinin insana söylemek istediklerini, kendilerine nasıl uyarsa, öyle tanıttılar dini. Din bize nasıl daha iyi insan olabileceğimizi göstermeye çalıştı, ama onlar bunu din olmadan asla iyi insan olunamayacağı gibi kavradı. Hatta dindar olan, - aa pardon, dindar biri gibi davranan - insanın mutlaka iyi insan olduğunu, insanın iyiliğinin ancak ve ancak buna bağlı olduğunu ileri sürüp, diğer tüm insanların ölüme layık olduğunu düşündüler. Fakat tabii ki, tüm bunların kaynağı cehalet, suçlusu cehalet, sorumlusu cehalet; din değil. Bunu da yalnız cehaletin karanlığından kurtulmayı başaranlar anlayacaktır.
Son olarak, yorumunuz için teşekkürler, bu kitabı okumayı düşünmüştüm, sanırım okuyacağım da. Ama bu yazdıklarınızı da gözümün önünde bulunduracağım.