Gönderi

Hayat - Başka Bir Bakış Açısı
Antik çağlardan beri – ilk orta yeni yakın şimdi kısaca her çağda – filozoflar hayat hakkında tartışıp durmuşlar. Nedir hayat, niye? Benim de zamanında bolca girmişliğim vardı galiba konuya. Peki şimdi ne oldu da bununla ilgili – yeniden- ahkâm kesmeye başladım (Ya da başlayacağım)? Bir şey mi değişti eski çağlardan, eski yazılarımdan beri? Bilmiyorum belki bir rüya gördüm belki de bir mucizeye tanıklık ettim. Ya da tamamen aynı şeyleri söyleyeceğim eskisiyle. Bilmiyorum işte her zaman olduğu gibi. Hani bazen insan bir şeyler yazmak ister sebepsiz yere ya? Hiç mi başınıza gelmedi. Tamam, devam edeyim öyleyse fazla sulandırmadan. Hayat bana göre – buraya ekleyebileceğim güzel bir taş metaforu vardı ama… neyse- kocaman bir yanlış anlamalar yumağı. Doğumdan itibaren dönerek ilerliyoruz bu yumak içerisinde- evet yuvarlanan taş gibi- kartopu gibi büyüyor günden güne bu yumak. Gördüklerimiz, öğrendiklerimiz, aldatılmalarımız, kırıklarımız, çatlaklarımız, göz yaşlarımız, sahte kahkahalarımız hepsi bir şeyler ekliyor bu yumağa. Neler var mesela yumakta, küçük bir kız dua ediyor çok sevdiği tanrısına, en çok yaşamış o ama. Dolayısıyla en yanlış anlamaya meyilli de. Ateşini gönderip yok ediyor hemen Sodom ve Gomora’yı. Kızın içlerinde olması sadece küçük bir ayrıntı Bir balıkçı, belki kör belki topal. Başıbozuk bolca . Belli yakalayamamış avını, nehir kuru. Lanet olsun diyor o şarkı/şiirdeki gibi – aynı şey zaten ikisi de genelde- Küfrediyor şansına bildiği gibi. Nehir en uzun yaşayan ama yanlış anlamaları aşamayan, elbette ki köpürüp o bir anlık gazla yok ediyor eski tekneyi. Oysa ne güzel görünüyordu resimlerde ve efsanelerde nehrin üzerindeki o tekne. Başka, hiçbir şeyden habersiz yuvarlanırken bir taş, başka bir tanesi çıkıyor yoluna kabaca. Önce yavaş yavaş sonra biraz daha ısrarla sürtünüyor diğerine. Bizim masum taş narin, görüyor kıvılcımları, bir şeyler uyanıyor. Ama diğer kaba boşboğaz, çakmak taşı olmadığının farkında değil. Vuruyor farkında olmadan sertçe diğerine – belki dokunduğunu anlamıyor bile- Neyse ki iş işten geçmeden ülkeler haritadan silinmeden, akıllı parlak taşımız ayrılıp devam ediyor yoluna. Ama bıraktığı izler her gece giriyor kaba taşımızın rüyasına. Bu fazla iyi bir örnek olmadı galiba. Bir de insanlar var her gün birbirlerinin hayatlarına dokunan ya da dokunmayan. Yanlış anlaşılmalar yüzünden kırık bir kalp gibi tam ortadan ikiye ayrılan. Üzgün ya da mutlu, ama çoğunlukla üzgün ve çoğunlukla çaresiz. Görünüşte fazla bir sorun olmasa da- hayat devam ediyor sonuçta- rehin alınmış bir şeyler- hisler- var diğerinde. Belki de hiçbir şey yok, duygu, yanlış anlama, üzgün ya da çaresiz ya da mutluluk halleri. Hepsi bir hayal, daha büyük bir yanlış anlamanın sonucu. Neyse hayat dev bir yanlış anlamalar yumağı. Elindeki, beynindeki her şeyi bırakmayınca göremiyor o yumağın içinden gerçek dünyayı. Ha, gerekli mi o ayrı bir yazı konusu. Ama yumaklarının içinde korunaklı yaşamı tercih edenlerin yanında, acı çekenler de var orada. Belki de ikisi bitişik geliyor birbirine. Neyi bilebiliriz ki hem şu yumakta. Önemli olan anı yaşamak …tı yumak dolana kadar.
··
416 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.