taş, ağaç, gökyüzü ve serçe
öğleyin gelip
hiçliklerini benimkisiyle
karşılaştırmak istediler.
mermerin uzun bir uykusu vardı
düşsüz bir uykuydu ama.
yaşlı sessizliğiyle gelmişti meşe
bin bi sessizlik üzerinde duran
sessizliğiyle.
gökyüzü fazla yüksek, fazla uzaktı,
yeterli bir gökyüzü olmak için.
kopardığı tüylerinin önünde
topallıyordu kuş.
anladım ki benim hiçliğim
daha iyidir onların hiçliğinden,
çünkü gökyüzü, taş, ağaç ve serçe
sözcüklerini kapsamakta benim hiçliğim,
gerçek anlamıyla
ve karşıt anlamıyla
hiçlik sözcüğü var benim hiçliğimde.
izin veriyorum, bir uçan halı olabilir gökyüzü,
ve boynumu yalayabilir köpeğim.
izin veriyorum, elma ağacı olgunlaşabilir elmalarının
altında,
ve deniz tekrarlayabilir denizi,
soluk soluğa, hece hece.
izin veriyorum bu güne, gece olmayabilir,
ve gece karanlığını sürdürebilir.
izin veriyorum nesneye, ey körlük,
sürgü ve sandalye kimliğini yaşayabilir.
izin veriyorum gerçeğe, öldürebilir gerçek dışını,
ve düş en son unutulmuşluğuna gidebilir.
aşk ve horgörü kötürümüyüm ben.
her şeyi söyleyip hiçbir şeyi açıklamak istemeyen ben.
özdek ve karşı-özdek olmak isteyen ben,
kuş ile okyanus arasında geçiş olmak isteyen ben.
hiçbir şeyi bırakmak, hiçbir şeyi tutmak istemeyen ben,
düş ama et, iskelet ama bakış, ben ve bu yokluğun korkusu, kaymaktaşı, köpük ve aşk.
yaşamak isteyen ama hayatta kalmak istemeyen ben,
meşe ama rüzgar, kitap ama yürek, karsız ayna.
bir yanlışlık gibi kendisi olmak isteyen ben.
ruhunu müziğe miras bırakmak isteyen ben.
iki savaş arasında doğdu herkes,
alışkanlıkla,
çok eski çağlardan bu yana.
üç savaş arasında doğdum ben oysa:
ilkin, içinde yaşlı kargaların uyuduğu
bir yara armağan etti bu son savaş;
sonra, beynimde ve bağrımda özenle sakladığım,
uçan kuştan kıskandığım iç savaş;
sonra o, tanrının günü
bir kurtuluşmuş gibi sarıldığım ölüm,
bu kutsal savaş.
herkes iki savaş arasında doğdu,
yorgunluk yüzünden;
ben doğmak istemedim, meydan okuyarak.
mutluyum köpük gibi,
akşam rüzgarı gibi,
ezgisinin ucunda titreyen mimoza gibi.
sıcak adalarıyla
ve karabatağın bakışından daha hafif gemileriyle
bayrağı yarıya çekilmiş şiirim var.
gökyüzüm dudağımın üzerine,
ilerliyorum mutluluğun içlerine
çiğ ülkesine dalan bir atlı gibi
ilerliyorum mutluluğun içlerine.
bir aşk şiiri yazmak istiyorum.
kadını ve profilini alıyorum,
doğru ötümlü sözcükleri,
soğuktan titreyen mimozayı.
gökyüzünü, elmayı, ufku
ve iki kat çiğ alıyorum:
ruhun çiği, tutkunun çiği.
yıldızı alıyorum.
içimi en beklenmedik, en katkısız
duygularla dolduran ezgiyi.
yoğunlaştırıyorum bütün dikkatimi,
düşünüyorum ve kışkırtıyorum kendimi.
omuzu alıyorum, bir sırt, bir karın
ve epeyce saç alıyorum.
bir kuşku şiiri yazacağım yarın.