Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı....
Evet, erteledik...Önce çocuklarımızın başını okşamayı, onlara vakit ayırmayı, sevgimizi sonuna kadar göstermeyi, erteledik.. Sevgisiz, mutsuz, ruhsuz, hayali arkadaşlar ile konuşan onlarla paylaşan, herkese boş gözlerle bakan duygusuz çocuklar yetiştirmeye başladık. Annemizi, babamızı, eşimizi, dostumuzu erteledik...Önce bayramdaaan bayrama ziyaret sonra onlarda bitti yılda bir görsek yeter, dedik. Merhabalarımızı, günaydınlarımızı, nasılsınlarımızı erteledik... Ahhhh ! Nasıl da çok nasıl da bitmeyen işlerimiz vardı. Telâşların koşturmacanın içinde bi' baktık ki hayatımızı erteledik..
Şu her şeye yetişme telâşı içinde ne çok şeyi kaçırdık. Kendimizi ve sevdiklerimizi nasıl da yarım bıraktık. Hayat kelimesinin sözlük anlamını değiştirdik. Artık " Hayat = Keşke daha önce yapsaydım, gitseydim, sevseydim, söyleseydim..." bizim için. Gidenin ardından hep bi' bitmeyen pişmanlık...
" İnsan kendini sevmeyi bilmeyince, başkalarınca sevilebileceğine de ihtimal veremiyor işte. " dedi Adalet. Mutluluğun anahtarı dediğim kelimeyi ne güzel yorumladı. " Kendini sev, özüne değer ver."derim hep çünkü insan kendini sevince kimseden bir beklentisi olmuyor ve beklenti yoksa mutsuzluk size uğramıyor.
Sürekli bir anlam arayışı içindeydi Adalet. Onunla birlikte mutlu oldum onunla mutsuz. Kurgunun içinde bir yerlere sıkıştırdım kendimi hikâyeye dahil oldum sardım sarmaladım Adaleti, ben yanındayım ben seni seviyorum,dedim. O görmedi ama ben ona DOKUNDUM. Bütün sayfaların altını çizmek istedim. Bütün satırlarda tanıdık bir his, tanıdık bir yüz, tanıdık bir ses tuttu yüreğimden...
Sonra o kadar yoğun o kadar anlamlı mesajlar vardı ki " Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. " diyen bir toplum olduk... Olmayın ! dedi yazar. Her türlü pisliğe şahit olup (taciz, şiddet, her türlü ahlaksızlık haksızlık) ben görmedim duymadımcı, suya sabuna "DOKUNMADAN" yaşayanlardan, susanlardan, korkanlardan, ezilenlerden, bilmiyorumculardan olmayın, diye bas bas bağırdı Nermin Yıldırım.
Velhasıl demem o ki ;
Birilerinin hayatına dokunun, duygularına dokunun, varlığına dokunun, hayatı ertelemeden anın tadını çıkara çıkara hissederek yaşayın.. Çünkü yaşayabileceğimiz başka bir hayat yok...
Ve bu satırları çerçeveleyip kalbime astım;
" Mucizelerin bile inanacak birine ihtiyacı yok mu? "