Gönderi

95 syf.
9/10 puan verdi
·
42 günde okudu
Bir Yapbozun parçalarını düşünün. Her bir parça; zamanı, kişiyi, nesneyi, duyguyu, sesi ya da bir duyguyu temsil etsin. Roman boyunca bu parçalar değişik kombinasyonlarda kendi aralarında birleşip başka başka yapboz manzaraları oluşturuyor bize. Kurgu bu şekilde ve okudukça baş döndürüyor. Anlatıcımız bir sarhoşluk anı ya da bir trans halinde yaşıyor. Gördüğü rüyalar, hayaller, gölgeler, sesler, nesneler, kişiler sürekli karşısına çıkıyor ve hiç peşini bırakmıyor. Zaten her şey süregelen bir tekrardan ibaret bir düzen içinde başlıyor ya da bitiyor. Her acı aynı ancak yaşayanlar farklı, ya da kişiler aynı ama zaman farklı, ya da zaman aynı nesneler farklı veya nesneler aynı ama kişiler farklı.. Bu şekil anlatınca pek anlam taşımıyor ancak romanı ben 1 günde neredeyse soluksuz bitirdim. Kahramanımız bir hayal ya da rüya görüyor daha sonra birden kaybolan bu hayalin peşine düşüyor. Oradan çocukluğuna gidiyor, annesi, babası, amcası, halası ile tanışıyoruz en son da halasının kızı. Yani karısı ile.. Hastalıklı şekilde karısına bir aşk duyuyor. (aşk-hastalık-nefret arasında gidip geliyor) Kendi ile, karısı ile, duyguları ile çatışmalarını okuyoruz. "Aynadaki aksimle her an boğuşmaya hazır 2 kedi gibi bakışıyorduk" cümlesini çok sevdim. Yaşadığı Gel-git ler, paralel evrenleri, zaman paradokslarını ve metafizik konularını hatırlattı bana. Bu zamanlar arasında başıboş gibi dolaşan "şal, testi, mumluk, şarap şişesi, bıçak, tabut" gibi nesneler, yine başıboş gibi dolaşan "anne, baba, amca, eş, küçük kardeş, kambur adam, kasap" gibi karakterler, ara sıra duyulan aynı şarkı, buruk salatalık tadı bir sarmal şeklinde olay çevresinde karşımıza çıkıyor. Romanın İran da neden yasaklandığını, bıçakla parçalanan bedenlerden, tanımlanan tanrı ya da din kavramlarından, şiddetten, intihar eğilimlerinden, kimi zaman verilen ensest ilişkilerden anlamak zor değil. Kendi yansımasını başka başka yerlerde zamanlarda kişilerde görüyor. Nitekim Babası ile amcası ikiz gibi benziyorlar. Kendi de babasına benziyor. Karısı ile kardeşi ikiz gibi. Karşısına çıkan her yaşlı ve kambur adam birbirine benziyor romanın sonunda da o da o kambur adam oluyor. Konu beklentisi ile okunmazsa ve insan kendini o trans halin , yarı uyanık bir halde görülen karabasanın içinde ve hatta bir izleyici olarak hissederse kitabı kapattığınızda "neler oldu, burası neresi" diye sormanız doğal olacaktır. Romandaki tabir ile "ayak takımı" nın anlayacağı bir roman değil zira :) Romanın adı da ekstra harika. Baykuşlar geceleyin görmeyen kuşlar. Yani Baykuş Kör mü değil yoksa gündüz mü değil Gece mi olmuş yoksa zaten kör diye mi göremiyor Tam roman gibi paradokslar yumağı :)
Kör Baykuş
Kör BaykuşSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 202328,7bin okunma
·
82 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.