Kadınlar Ülkesi bana göre devrimsel bir şaheserdir. Nedenine gelecek olursam, 21. yüzyılda dahi ‘’feminizm’’ kelimesinin çoğu odalarda ‘’soğuk rüzgârlar’’ estirdiği reddedilemeyecek bir gerçektir. Buna rağmen, 100 yıl öncesinin toplumu göze alındığında Gilman’in eserlerinde sergilediği tutum bana kalırsa ayakta alkışlanacak niteliktedir.
Yazdığı eserlerde dönemin toplumunu eleştirmiş ve kadın haklarını daimi savunmuştur. Gilman ‘’The Woman and Economics’’ eserinde, kadınların, para kazanan erkeklere ‘’doğal’’ olmayan bağımlılığını eleştirmiş ve ekonomik bağımsızlığın önemi üzerine fikirlerini sunmuştur. Şüphesiz ki bu kitabında öne sürdüğü felsefeyi,
Kadınlar Ülkesi’nde kurduğu hayali dünyada hayata geçirdiğini görmek mümkün.
Bu ülke, sadece kadınların ve genç kızların ülkesi. Kontrolünü kaybetmişçesine kozmetik ürün havuzuna dalmayan kadınların ülkesi. Ataerkil zihniyetin görüşlerinin tam tersinin olduğu bir ülke. Diğer bir deyişle zamanımızın tam tersi.
İkinci Cinsiyet eserinde şöyle der: ‘’Kadınlar dünyanın şekillendirilmesinde rol oynamaya başladığı halde, bu dünya hâlâ erkeklere ait bir dünyadır.’’ İşte bu dünyanın tepetaklak olduğu bir ülkedir Kadınlar Ülkesi.
Üç ana karakterimiz mevcut; Vandyck, Jeff ve Terry. Bu erkekler bir keşif gezisi sırasında birlikte oldukları gruptan ayrılarak, erkekler için ‘’ölümcül’’ olabilecek Kadınlar Ülkesi’ne gitmeye karar verirler. Buradaki düzeni, birliği ve neşeyi görünce gözlerine inanamazlar. Burada mutlaka erkeklerin de yaşadığını iddia ederler. Ama gelgelelim ki bu ülkede erkek yoktur. Aslında önceleri normal, sıradan bir ülkedir burası fakat çeşitli zorluklar, savaşlar vesaire derken erkekler yok olur. Ve bir kadın mucizevi bir şekilde hamile kalıyor, eşeysiz üreme ile hayatlarını idame ettirmeye başlıyorlar. Jean-Baptiste Lamarck’ın ‘’modifikasyon’’ teorisine benzer bir şekilde yeni bir nesil oluşturmayı planlıyor bu kadınlar. Anneliğin kutsal sayıldığı bu topraklarda, kadınlar kendilerini eğitime ve gelişmeye adamış durumdalar. Hastalıkları yok ettikleri için sağlık konusunda da bizden çok öndeler. Cinsellik deseniz, erkek olmadığından, böyle bir mefhum yok onlarda. Neredeyse 1 yıl kadar bu ülkede kalan üç arkadaş ve yaklaşık 600 yıldır kendi sosyal düzenlerine göre yaşayan kadınlar karşılıklı etkileşim halinde birbirlerine kendi dünyalarını ve merak edilenleri anlatıyorlar. Bizim dünyamızda kadının kocasının soyadını alması, cinsellik, bakire olma durumu, din ve hayvanlar gibi çeşitli konular hakkında konuşmalar geçiyor aralarında. Gilman bu konuşmalar esnasında ayağı yere sağlam basan tespitlerde bulunuyor ve başarılı bir şekilde ataerkil sistemi eleştiriyor.
Bu üç erkek karakter, aslında erkekliğin üç farklı arketipini temsil ediyor. Vandyck sosyolog ve grubun ‘’düşünürü’’ rolünde. Jeff ise romantik bir doktor ve bitki bilimci. Bana göre en kilit karakter rolünü oynayan Terry ise kadın düşmanlığının vücut bulmuş hali, en amiyane tabir ile patriarkal bir vezir. Bu karakterin kişiliği ve söyledikleri üzerinde ayrıca durmak istiyorum. Misojinist Terry’nin en büyük özelliği çok zengin olması ve tabii ki kadını ‘’metalaştıran’’ söylemlerde bulunması. Örneğin:
‘’Sen gerçekten burada hiç erkek olmadığını mı sanıyorsun, seni saf? Mutlaka olmalı, anlamıyor musun?!’’ (sf. 45)
‘’Kadınların, yani bir grup kadının böylesine birbirine bağlı yaşaması olacak şey mi? Hepimiz biliyoruz ki kadınlar organize falan olamazlar, her şeyde atışırlar, ayrıca çok kıskançtırlar.’’ (sf. 85)
Bunlar gibi birçok kadın düşmanlığı içeren sözler sarf ediyor, Terry. Ne kadar yanlış olsa da, günümüz toplumunda bu düşüncedeki insanlar maalesef ki hala oksijen israf etmekteler.
Umarım eşitlikçi bir dünya sağlanana kadar, zaman makinası icat edilmez. Aksi takdirde Gilman’in bu zamana kadar gelip hâlâ bir şeylerin değişmediğini gördüğü zaman hissedeceklerini düşünmek bile istemiyorum.
Kitabın sonunu ise sanki devamının olması gerekiyormuş hissiyatıyla bitirdim ve ardından yazarın diğer kitaplarına baktım. Bir de ne göreyim? Devam kitabı da varmış.
Bizim Ülkemiz. Kadınlar Ülkesi’ni ve anaerkil düzenin güzelliğini bizimle paylaştıktan sonra, devam kitabında bizim dünyamızı da yani ''Erkekler Ülkesini'' de distopik bir şekilde ele alıyor Gilman. Gerçekten düşünmeye teşvik eden ve merak uyandıran konular.
Eğer feminist ütopya okumak isterseniz mutlaka bu eseri okumalısınız.
Ayrıca
Kadınlar Ülkesi’ni okuyup esinlenerek yazdığını düşünüyorum. Hem tematik açıdan hem de konunun işleyişi bakımından birbirlerine çok benziyorlar. Bu kitap da tavsiye edeceklerim arasında, gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz. :) Kendisini de incelemiştim, şuradan bakabilirsiniz: #121083269
Keyifli okumalar!
Kadınlar ÜlkesiCharlotte Perkins Gilman · İthaki Yayınları · 201812,2bin okunma