Gönderi

"Öyle Bir Geçer Zaman Ki.
Yıl sonu, zamanı tartmanın vaktidir: kâh akıp giden, kâh duran zamanı... 90 dakikanın 90'ı da bir mi hiç? Futbolsevere zamanın değerini bildiren acı tecrübe: oyuncu değiştirme, sakatlık numarası gibi vakit geçirme taktikleri 90 dakikanın brütü öyle yüksektir ki... Topun oyunda olduğu süre 60 dakikayı bulduğunda, öpüp başınıza koyarsınız. O anki skordan (çoğun, ilk anki skordan, 0-0'dan!) memnun takımların futbolcuları, net süreyi daha da tırtıklamak için ellerinden geleni artlarına koymazlar. 'Profesyonellik icabı' denen mendeburluklar arasında ilk akla gelenlerdendir bu zenaat. Folklorcu gözüyle favori taktiğim, atışın yapılacağı yerin tayini için bir nevi genel görüşme açarak vakti çiğnemektir. Orası mı, şurası mı diye parmağıyla gösterip yardımcı ve orta hakemin ayrı ayrı rızasını arar, topu şöyle bir savurur, sonra küçük adımlarla yanına varıp az geri çeker, bu arada küçük bir zemin etüdü yapmaktan da geri kalmazlar. Oyuncu değiştirmek, ölümsüz klasiklerdendir. Bunda, oyundan çıkan oyuncuya görev düşer: rıhtımda gezen terk edilmiş âşık gibi ayaklarını sürüye sürüye çizgiye gidecektir. Beden dilini iyi kullanan ustalar, hareketleri kendi içinde ufaltarak dikkat çekmemeyi başarırlar. Toplamda kesintisiz hareket serisi izlenimi uyandırabilen bir yavaşlık, zaten vakit geçirmeyi şiirleştirmiş olmak demektir. Vakit geçirmenin başkahramanları, hiç şüphesiz, kalecilerdir. Sahte bir plonjonla zaptedilen topun üzerine yastığa sarılır gibi kapanıp kalmak, ne zalim bir zevktir! Niyeti bozmuş kalecinin topu oyuna sokmakta ne çok manisi çıkar değil mi? Toparlanıp kalkamaz, autu kalenin solundan mı sağından mı atacağını, ofsaytı tam olarak nereden kullanacağını hakeme danışması icap eder, topu kavun seçer gibi evirip çevirir, ayakkabı bağını sıkılayacağı, çorabını çekeceği tutar, tam plasesini yapacakken karar değiştirip uzun bir vuruş için gerilmek üzere geri vitese takar... Ölü topu yerden kaldırmak için rakip forvetin üzerine gelmesini bekler; ellerini topun yanaklarına sarkıtır ama adam burnunun dibine kadar yanaşıncaya kadar hamle edip de avuçlamaz topu, böylece saliseleri tasarruf eder. Hakikaten ömür törpüsüdür! Kaleciye geri pas serbestken olanları varın düşünün. Top çevirerek vakit öldürmek, en meşrusu olduğu kadar, rakipleri acz duygusuna sevk eden yöntemdir. Saha dışındaki unsurları unutmayalım. Ev sahibi takımın müstahdemi olan top toplayıcılar, birkaç saniyenin daha sahayı sınırlayan çizgilerin dışına çıkmasını sağlayabilirler. Seyirciler, teçhizatın kıt olduğu eski zamanda, tribüne kaçan topu iade etmeyerek zaman çalabilirlerdi. Şimdi, başlangıç düdüğünü geciktirerek zamana müdahale edebiliyorlar. Müddete etkisi olmayan bu müdahalenin hikmeti, malum, rakibin başka bir mekânda oynadığı maçla olan eşzamanlılığı bozmak. 90 dakikayı yaşamanın tecrübesi, futbolseveri zamanın idrakine vardırır. 90 dakikanın 90'ı da bir değildir. Zamanın değeri görecedir. Anların özgül ağırlıkları farklıdır. İçi boş geniş zamanlar vardır, muhtevası yoğun dar zamanlar vardır. Takımların birbirini tarttığı ilk yarım saatler, bazen koca devreler, Ahmet Haşim'in 'Müslüman Saati'ne uygun bir serazatlıkla geçer. Bir gol olmayıversin, çağımızın 'Vakit nakittir' telaşı baş gösterir. Oyun tartıdayken eylemsiz geçen içi boş dakikalar bir daha geri gelmez; umudunuzu son bir şişirme ortaya bağladığınız 90+4'ün paha biçilmez saniyelerinde, o geniş zamanları nafile ararsınız. 90 dakika, gençlikteki zamanla yaşlılıktaki zamanın farkını öğretir futbolsevere. İlk devrenin uzun bir hayat ve umutlar vaat eden 'düzçizgisel' zamanıyla son 15 dakikanın umutları da süpürüp götüren zamanı, aynı zaman değildir. Tabii huzurlu bir yaşlılık da mümkün; 'galipleri' unutmayalım! İyi seneler olsun; 'topun oyunda olduğu sürenin' kadrini bilin!
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.