Gönderi

Bütün anlayış, nedensel bağlantının dolaysız ve bunun için de sezgisel olarak tanınmasıdır; ancak bunun sabitlenmesi için hemen soyut kavramlarda yakalanması gereklidir. Dolayısıyla da hesap etmek anlama değildir ve mevzuya bizatihi kendiliğinde herhangi bir anlayış sunmaz. Kişi anlayışı sadece algı yoluyla, nedenselliğin doğru idraki ve akışın geometrik inşası ile elde eder: tipki Euler'in bunu temelden yukarıya doğru anladığı için herkesten daha iyi sunmuş olduğu gibi. Buna karşın hesap etmek, sadece niceliklerin soyut kavramları ile ilgilidir ve bunlar arasındaki ilişkiyi kurar. Kişi bu yolla fiziksel bir işleyişin en ufak bir anlayışına dahi asla ulaşamaz. Zira böylesi bir anlayış için gerekli olan, mekânsal ilişkilerin algısal tanınmasıdır ki bu ilişkiler vasıtasıyla sebepler etki eder. Hesap etmek ise "ne kadar çok" ve "ne kadar büyük"ü belirler ve dolayısıyla da uygulama için vazgeçilmezdir. Hatta şu bile söylenebilir: Hesap etmenin başladığı yerde anlama biter zira saymakla meşgul kafa hesap ederken nedensel bağlantıya ve fiziksel akışın geometrik yapısına tamamen yabancılaşır ve katıksız sayısal kavramlara gömülür. Sonuç ise asla "ne"lik hakkında değildir, ve "ne kadar"ın ötesine geçemez. Fransız fizikçilerin l'expérience et le calcul mottosu asla yeterli değildir. Tüm bunlara karşın "uyaran" anlamanın yol göstericisi olduğunda anlama, hayvan ve bitki fizyolojisi, terapi ve toksikoloji ortaya çıkaracaktır. Ve nihayetinde anlama "güdülere" geçtiğinde; bunlara ya teorik olarak ahlakı, hukuku, tarihi, politikayı ve hatta dramatik ve epik şiiri teşvik etmek için bir kılavuzluk olarak ya da pratik olarak hayvanları terbiye etmek veya hatta insan ırkını -kuklayı oynatmak için hangi teli çekmesi gerektiğini mutlulukla keşfettiği anda- kendi melodisinde keyfine göre oynatmak için ihtiyaç duyacaktır. Fakat anlamanın şimdi, mekanik yoluyla cisimlerin ağırlıklarını makinelerde (makine yapımında) çok zekice -etkisi, tam doğru zamanda amacına uygun hizmet etmesi için- kullanması ya da kendi amaçları için insanların kolektif veya bireysel eğilimlerini devreye sokması burada aktif olan fonksiyonu açısından aynıdır. Bu pratik kullanımı içerisinde artık anlama "zeka" olur ve eğer bu diğerlerininkini aşıyorsa buna "açıkgözlülük"; amaçları vasat ise buna "sinsilik" ve başkalarının zararı ile bağlantılıysa "şeytanlık" denir. Diğer taraftan buna salt teorik kullanımında dümdüz "anlama" denilir; fakat buna, yüksek derecelerinde "keskin duyu", "vâkıf oluş", "feraset", "nüfuz ediş" denilirken eğer bu eksikse buna da "donukluk", "aptallık", "sersemlik" vb. denilir. Anlamanın isabetliliğinin bu tamamen farklı dereceleri doğuştan olup öğrenilemez, ancak gördüğümüz üzere anlamanın ilk kullanımı olan empirik algıda bile bunun uygulandığı materyalin doğru pratiği ve tanınması gereklidir. Akıl, her budalada vardır; eğer ona öncüller verilirse sonucu çıkarır. Ancak öncül-dolayısıyla da sezgisel- idraki anlama sağlar ve ayırım da işte buradadır. Dolayısıyla her büyük keşif ve dünya tarihini ilgilendiren her plan, -özünde- talihli bir anın sonucudur ve bu anda ise karmaşık nedensel bir seri ya da binlerce kere görülmüş bir fenomenin saklı sebepleri ya da daha önce hiç adım atılmamış karanlık bir yol birdenbire uygun içsel ve dışsal durumlar vasıtasıyla anlama için aydınlanıvermiştir.
·
153 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.