Gönderi

Atatürk neşeli ve sağlıklı idi. Bana Selanik'i ve doğduğu evi uzun uzun anlattırdı. Duygulandı. O sıralarda Onuncu Yıl Nutku'nu yazmış okuyordu. "Kısa olmasını istedim" dedi. "Ne mutlu Türk'üm diyene" ibaresi üzerinde özellikle duruyordu. Böyle nutuklarını yüksek sesle tekrarlamak ve günde birkaç kere okumak âdeti idi. Kütüphanesinde gezerek okudu ve ben de dinliyordum. Birden durdu, "On yıl önce bu gün... Biliyor musun, ne mücadele içinde idik" dedi. "Meclis zabıtlarını okudum. Nutuk'taki açıklamaları biliyorum, sizden de dinlemiştim" dedim. Güldü: "Tarih, okuduklarındır, doğru. Fakat ben sana bilmediğin bir şeyi anlatayım. Tarihi hadiselerin cereyanı sırasında, bazen fizyolojik arızalar mühim rol oynarlar. Tabiat ya mani olur veyahut yardım eder" diye söze başladı. "On yıl önce bugün Cumhuriyet'i ilan etmek lazımdı. Hadiselerin seyri [olayların gidişi] bunu icap ettiriyordu. Fırka'da (Parti'de) ve Meclis'te münakaşalar cereyan ederken bildiğin gibi beni davet ettiler. O heyecanlı celselerde söz söylemek benim aradığım işti. Uzun söz söyleyemedim, cumhurbaşkanı seçildiğim zaman söylediğim nutuk en kısa beyanatlarımdan biridir. Neden? Çünkü dişlerimi yeni çektirmiştim, yeni yapılan dişlerim tecrübe devresinde idi. Söz söylemeğe başladığım vakit ıslık gibi bir ses çıkıyor veyahut da ağzımdan düşüyordu. Bu sırada yapılacak hiç bir çare yoktu. Bu tabii hadise, siyasi hayatımın en mühim safhasına, böylece bir mani teşkil etti. Kim bilir, uzun söylemediğim belki de isabetli olmuştur" diye de ilave etti.
Sayfa 224 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 22. Basım: Eylül 2020, İstanbulKitabı okudu
·
70 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.