Gönderi

Bu Düşünen Sen Misin ? Ben dahil herkesin kendini düşünür zannedip, sosyal ortamlarda sürekli aforizmalar savurduğu bir dönemin sıkışmışlığını yaşıyoruz. Kimi sosyal medya ortaya çıkana kadar biriktirdiğini anlatırken, kimi de sosyal medyanın sunduğu genel görüşleri fikir sanarak hayatını sürdürüyor. Kimi bunu yaparken başkasının arkasına saklanarak görüşünü beyan ediyor, alıntı yapmak gibi, kimi de cüret edip düşündüğü şeyi değerli sanarak devam ediyor... Peki buradaki değer ölçümüz ne? Beğeniler mi? Yorumlar mı? Keşfete düşmek mi? Top listelere çıkabilmek mi? Bunlardaki başarı kriterinin de bilgi ile tezat olduğunu anlatmaya gerek yok herhalde hatta düşünmeyle bile alakası olmadığını görebiliriz. Yıllarca maç yorumu yapan ve izleyenleri aptal olarak nitelendirirken, bir de baktık ki başka videoları izleyen insanları izliyoruz yahut oyun oynayan adamın videosunu izliyoruz. Çok saçma değil mi? Eğer oyun oynamak istiyorsam bunu kendim oynayıp keşfetmek isterim, eğer bir videoya gülmek istiyorsam bunu kendi kendime yaşamak isterim ama öyle değil... Bunları hep karşılıklı yapmak istiyoruz. Videoya güldüm o da gülsün, gülmeli çünkü çok komik. Herkes aynısını yapmalı, yapmıyorsa o ne anlar diyip dışlanmalı... Bu sürece baktığımız zaman düşünmemizi gerektirmeyen bir durumda bile yönlendirildiğimizi görmek mümkün. Bunların sayısı arttıkça da bilgiye ve düşünmeye daha az zamanımız kalıyor onun için bazılarımız bunalım yaşayıp sosyal medya hesaplarını zaman zaman kapatma ihtiyacı hissediyor, elbette bir yere kadar dayanıyor. Bu kez de hayattan ve çevreden uzak kalıyor. Peki acaba gerçekten düşünüyor muyuz biz artık?... Savurduğumuz aforizmalar bizim fikirlerimiz mi?...yoksa sadece bir yere aidiyet amacıylamı paylaşıyoruz?..alışık değiliz ama gerçekten soruyorum bir düşünelim şöyle bu mana da insanları iki gruba ayırmak istiyorum bunlar benim şahsi görüşlerim yanlışta olabilir hep birlikte değerlendirelim diye soruyorum birinci grup bilgi sahibi olmadan biliyormuş gibi yapıp bilmedikleri fikirlerde savrulanlar ve fikir dahi olamayacak şeyleri ağızlarında sadece sakız edinenler. ikinci grupta gerçek manada düşünerek hayatlarını düşündükleri fikir ölçüsünde tanzim ederek bir dava yolunda ışık tutanlar yada ışığın elektriğine katkıda bulunanlar. bakın Cemil Meriç şöyle diyor "bi kısım insanların düşüncesi etraflarını yansıtan bir aynadır." yani yaşadıkları hayata inananlardan bahsediyor. bilgisi olmadan yaşadığı hayatı doğru kabul edip etrafına yaymaya çalışan ve diğerlerini dışlayan insanlar dünyanın her yerinde cahil kabul edilmezmi?... Pek çok kişi maalesef ki bu konumda Doğdukları durumu hiç sorgulamadan doğru kabul edip ölenler düşüncesi o kadar zayıf ki tezat bir görüş geldiğinde kafayı yiyor. ailesinden süregelen sözüm ona öğreti üzerine kurulmuş varolduğu sanılan bir fikriyat. yaşadıkları dönem algısı gereği bilimi en üstün görüp bilimsel bir tezle çürütülmesine rağmen anında bilime karşı gelenler. yahut bilimin sınırını kendi belirleyip usulünü bilmediği konunun bilim dışı olduğuna inananlar. çok az insan öğrendiği yada tecrübe ettiği bilgi üzerine hayatını değiştirebilme erdemine sahiptir. yanlış yolda bile olsa bu şekilde dertlenen inançlı insanlara hep saygım vardır. insan sabit kaldığı sürece geriler. onun için hep değişmesi gerekir ancak değişmekte toplumda suç kabul edilir. çevrenize farklı görüşler sunduğunuzda sen çok değiştin iyi değilsin gibi suçlamalar duyarsınız. değişmek genel manada güzeldir aslında.. onun yapamadığını yaptığın için kötü kabul edilirsin.. birileri aklına giriyo olur yada bilgisiz ve sabit kalmanı isterler hep düşünmek kabahat olmuştur. herkes gibi olan aykırı olmayan tipler kabul görür dünyada. ..Doktor olmak iyidir. takım elbise giymek iyidir. hatta bi duruşmaya takım elbiseli çıkmak iyi hal olarak kabul edilir. iki çocuk yapmak idealdir, satılabilir herkesin bindiği arabaya binmek akıllıcadır, sigorta yaptırmak senin mantıklı biri olduğunu gösterir, ev almak ta öyle. farklı görünümde biri olmak sevilmez. Risk almak hoş kabul edilmez, Parası olup ev almayan mantıksızdır, çok çocuk sahibi kimselere acınarak bakılır bizim gibi tuhaf işler yapanlara gülerek bakılır ciddiye alınmaz gibi. Cuma ya giden adam idealdir fazlası zararmış gibi görülür, başını kapatan kadın baskı altındadır din ile kafayı bozmustur. yani düşünmeyi gerektiren her eylemin önü kesilir ve hor görülür. taa ki başarana kadar.. başarı kıstasıda yine etrafın ona verdiği reaksiyon ile ölçülür yani şöyle; bomboş bir adam teneke bile olsa bir dizide oyunculuk yaparsa tüm salaklığı örtbas edilir ve her hareketi doğru kabul edilir. yine düşünmenin önü kesildi herkesin beğendiğini beğenmen zaruridir çıkmaz bir döngü gibi.. bahsettiğim konuyu şu zaman dilimi için konuşuyoruz bu arada korkutucu olan Z kuşağının gelecek 10 yıl içerisinde kuracağı dünya..eskiden kalan tüm örf adet gelenek ve inancı reddeden fikri altyapıdan yoksun bırakılan neslin kuracağı dünya.. vücutlara, kıyafetlere, popülariteye ve dolayısıyla popülizme yani metaya sıkışmış beyinlerin zirve yapıcağı bir dönemde düşünübilen insanların nasıl kenara itileceğini tahallül etmeye çalışın. ..Sözlerim sert geliyorsa büyük ihtimal mevcut sosyal medyanın derinliklerine hakim değilsiniz ve tiktok kullanmıyorsunuz. tüm tez ve anti tezleri "ne alaka herkes istediğini yaşamakta özgür." sloganı ile bertaraf ederek kendinde bir sentezler bütünü oluşturan bir neslin etkisini şuan bile görmek mümkün. açalım biraz daha örneğin haç takan bir gence ; kardeşim bu Hristiyanlığın sembolü simgesi deseniz. .." ne alaka ben bunu takınca hristiyan mı olacağım" cevabını alıyorsunuz. büyügünün karşısında sigara içen biri; " sigara ile saygımı olur" cevabını yapıştırıyor. evet olmaz ama bu bizim toplumumuzda güzel bir adap yaşanmışlığa ve tecrübeye olan saygı göstergesidir. bunun son noktasında da Müslüman olmayan mevleviler, budist olmayan yoga terapistleri gibi insan figürleri ile karşılaşıyoruz. hepsinin temeli fikriyattan mahrum kalma ile alakalı. şimdi tekrar kendinizi gerçek anlamda sorgulayalım düşüncelerimizin ne kadarı etrafı yansıtıyor, ne kadarı öğrendiklerimizi. savunduğumuz ideolojilere ne kadar hakimiz süregelen öğretileri olgunluğa erdikten sonra tekrar süzgecimizden geçirdikmi, yoksa geldik gidiyoruz mu ? bir görüşü seçip kabullendiysek ve bu dava uğruna hayatımızı sürdürüyorsak seçmediklerimizi ne kadar iyi biliyoruz ? mantıklı olan bu değil mi ? eğer çoktan seçmeli bir durum var ise seçmediklerimizi neden seçmediğimizi detaylıca bilmemiz gerekmizmi ? yoksa görüşümüzü zıt görüşe karşı savunurken ahmak konumuna düşmez miyiz ? Düşünce özgürlüğü dönemin kabul görmüş popülist değer yargılarıla mı oluşuyor ? böyle olursa başkasının fikri tahakkümü altında yaşamış olmaz mıyız? özgürlük istediğini yapmakmıdır ? yoksa İstemediğini yapmamakmı ? Mesele şu ki ; herkes bilme eylemini kendi yaptığı ölçüde basit olarak düşünerek fikrini yüceltiyor. o fikre ulaşmada ne kadar mesai harcadığını hiç sorgulamıyor. İki saatte okuduğu kitapla yıllarını o fikre harcamış insanları tefe koyup kenara atıyor. bir kişinin bir görüşüne katılmıyo olabiliriz ama bu onu komple çöpe atmak salak yerine koymak olmamalıdır. temel bir husustada değilse ondan nefret etmemizde gerekmez. mücadele de fikir ve eylemlerde olmalıdır. şahıslarda değil çünkü her insanın değişme hakkı vardır afaroz etmek bizim görüşümüzü bulunmaz . çok kafa açtım biliyorum ancak kendimi de dahil ederek gerçekten Özgürce düşünüp düşünmediğimizi sorgulamak sorgulatmak istedim. Talha gülören
·
317 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.