Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

376 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Kitap beni aşırı derecede etkiledi. İlk olarak mutlaka ve mutlaka okumalısınız diyerek söze başlamak istiyorum. Okumak isteyenler için kitabın dili ile ilgili ön bilgi vermek gerekirse; Hasan Ali Toptaş’ın diline az çok alışmış biri olarak şunu söyleyebilirim ki; bu kitap, diğer kitaplarına kıyasla son derece yalın bir dille yazılmış. Çok rahat bir şekilde okuyabilirsiniz. Konu olarak da akıcı olması ve merak uyandırması da sizi kitabın içine biraz daha fazla çekiyor. Eğer vakit kısıtlamam olmasaydı çok kısa bir sürede bitirirdim kitabı o derece akıcı. Bir şekilde HEBA olan hayatların hikayesi. Binnaz Hanım, Ziya, Kenan, vs. bunlar dünyaya geldikten sonra hayatları bir şekilde heba olmuş kişiler. Bir de daha dünyaya gelemeden heba olmuşlar var. Örneğin Ziya’nın çocuğu ve buna benzer niceleri. Kitap muazzam bir şekilde başlıyor. Bir kiracının evden çıkarken ev sahibine anahtarı teslim etmesi ne kadar uzun olabilir ki diyorsanız hemen söyliyeyim tam 57 sayfa okudum bu hikayeyi. Çok büyük keyif aldım. Binnaz Hanımın hikayesini okurken içiniz adeta cız edecek. O evlere sahip olmak için nelereden vazgeçildiği, nelerden taviz verildiği, hangi hayatların nasıl heba olduğunu görüyorsunuz. Bu hikayeyi okurken aklıma Annem ve Babam geldi. 80’li- 90'lı yıllar arasında kitaptaki gibi tabiri caizse kuş uçmaz kervan geçmez bir yerden arsa almışlar. Şu anda hamdolsun şehirde başımızı sokacağımız bir evimiz var. Ama tabi o günlerde yaşananları, hangi şartlarda alındığı, nelerden taviz verildiği, nelere boyun eğildiği sanırım bu kitaptan sonra daha da bir anlam kazanıyor, daha da bir düşündürüyor insanı. Binnaz Hanımın hikayesinden sonra tamamen Ziya karakterinin hikayesine geçiş oluyor. Aslında hep bir dönüş bekledim. Dönüş derken; okurken hep aklımda acaba bu hikaye gerçek mi diye düşünmeden edemedim. Gerçek mi değil mi orasını okuyarak görün :) Artık Hasan Ali Toptaş okurken böyle durumlara hazırlıklıyım. Ziya'nın hikayesi de Binnaz Hanımın hikayesi gibi iç burkuyor. Çocukken bir kuşu vurması ve bunun ömrünün boyunca içinde vicdan azabı olarak büyümesi ve nereye gitse ne yapsa onunla gelmesi. Bir bölümde anlatılan düğün sahnesi sanırım yazarın kendi memleketi olan Denizli'de geçiyor. Orada anlatılan adetler, yapılan etkinlikler, yemekler falan. Orada yapılan keşkeğin kokusu adeta kitabın içinden çıkıp bütün vücudumu sardı. Uşak'ta okuduğum içinde pek yabancısı değilim. Ayrıca bir sayfada kuru fasulye tarifi vardı muazzam :) Evet devam edelim incelemeye; Hangimiz Ziya gibi şehirden kaçıp yalnızlığa kavuşmak için bir bağ evi veya başka bir yere kaçıp gitmek istemiyoruz ki. Ama tabi yaşanılan hayattan kaçmak istesek de o bizi bırakmıyor bu çok açık bir şekilde belli oluyor. Ziya’nın hikayesinin bir bölümünde iç burkan ve bizimde maalesef hiç yabancı olmadığımız bir olay yaşanıyor. (Avm içinde yaşanan terör olayı) Ziyanın şehir hayatını bırakıp askerlik arkadaşı olan Kenan’ın yanına gidip bir bağ evinde yaşamasıyla hikaye devam ediyor. Ziya şehirden uzaklaşsa da içindekiler onunla birlikte geliyor. Yazarın da Denizli’nin Çal ilçesinde bir köyde doğup büyümesi ve kitapta anlatılan köy ve bu köyde yaşananlar kendi yaşadığı yerlerden izler taşıyordur muhakkak. Köy yaşamının hem güzelliği hem de “kötülüğü” açıkca anlatılıyor. Ve can alıcı bölüm olan “Sınır” Şimdilerde daha da bir anlam kazanan Suriye sınırında geçen askerlik anıları Ziya’yı daha da anlamamızı sağlıyor. Askerliğini yapmış biri olarak anlatılanların bir kısmını bizzat görüp, diğerlerini görmesem de; gördüklerimin referansıyla var olduğuna ve kesinlikle yaşandığına eminim. Çatışmalar, korkular, acılar, ölümler kitap olarak okusak da bu bölümde gerçeğe dönüşüyor bizim için. Ölü Zaman Gezginleri'nde geçen “Yabu” hikayesine de atıfta bulunuyor yazar. Okuyanlar bilir o hikaye de sınırda geçiyor. Okurken Hasan Ali Toptaş’ın nerede askerlik yaptığını araştırdım ama bulamadım. O kadar gerçekçi bir anlatımı var ki. Bu bölümde şu alıntı “Banyosu ve tuvaleti olmayan bu uyduruk binaları buraya diken ve bizi badem ağacına astığımız aynada tıraş olmaya mahkum eden yarım akıllı heriflere de ben ne diyeyim bilmem ki? Müstehak mıyız bu sefaleti yaşamaya ha? Ayrıca, on üç aydır buradayım, bölükteki bütün karakollarda görev yaptım ve herkesle tanıştım ama bir tek zengin çocuğu görmedim ben, kitap çarpsın görmedim; gören bir Allah'ın kulu varsa, çıksın söylesin. Canımızı sınıra serip bütün gece nöbet tutuyoruz değil mi, hatta sabahleyin sis çökmüşse o dağılana kadar mevzileri terk etmiyoruz ve neticede anamızdan emdiğimizi burnumuzdan getiriyorlar ama şu yediğimiz yemeğe bak; yemek demeye bin şahit lazım! Su desen ona keza, yılanlarla, kurbağalarla, sülüklerle, böceklerle birlikte, her gün şu kuyudan çektiğimiz yeşil ve yaşlı suyu içiyoruz! Hele şu yıkandığımız yere bak, insaf, burada köpek bile yıkanmaz yahu!” çok şeyin özeti gibi. Bu konuda yazacak, söylenecek o kadar çok şey var ki ahhh ahhh... Gerek dili, gerekse anlattıkları bakımından her okuduğumda yazara bir kez daha hayran oluyorum. Bu kitapta sanki anlatılan konular biraz daha ön plandaydı. Neyse bu kitabı okuyun, okutun arkadaşlar çoğu şeye ışık tutacaktır.
Heba
HebaHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 20164,581 okunma
··
267 görüntüleme
Cem okurunun profil resmi
Okuyacağım için sadece ilk kısmına baktım selman...hakan hocamın hediyesi olacak..hemen okumak istiyorum
Selman Ç. okurunun profil resmi
Kesinlikle çok güzel bir hediye ve eminim çok seveceksiniz.
Bu yorum görüntülenemiyor
F okurunun profil resmi
Kesinlikle yazdığınız her cümleye bizzat katılıyorum:) emeğinize sağlık:) Binnaz Hanım'a dönüş olur diye bende çok bekledim. Sanırım yazarın okuduğum kitapları arasında beni en çok etkileyen kitabı bu oldu. Vakit olsa sizi tamamen içine alıp hemen bitirilebilecek bir kitap zaten.Bu arada yaptığınız alıntıyla ilgili benim en çok ilgimi çeken kısım 'Bu arada dikkat ettin mi bilmiyorum, teğmen öküz, bugün dayak atan komutan da hayvan diye bağırdı bana. Karargâhtaki subay da it dedi. Bu fukaralar insanı yüce, hayvanı da aşağılık bir şey sanıyorlar.' olmuştu. Sonuç olarak okuyalım, okutturalım:)
Selman Ç. okurunun profil resmi
Yorumunuz için teşekkür ederim. Evet son derece akıcı, farklı bir Hasan Ali Toptaş kitabı olarak karşımıza çıkıyor kitap. Evet o alıntı da dikkatimi çekmişti. Burada ( #10963466 ) yaptığım yorum da "kim insan, kim hayvan" acaba düşüncesi belirmişti aklımda. Ayrı durum burada da geçerli.
Selman Ç. okurunun profil resmi
Kitabı ikinci kez okudum yine paramparça oldum. Söylenecek onca şey var yine ama hangi birini ifade edeyim ki, hangi acıyı nasıl anlatayım bilemiyorum. Ziya'nın yaşadığı ruhsal değişime şahitlik etmek için mutlaka okuyun bu kitabı. Hele can alıcı bir sınır bölümü var ki yürek dayanmaz. Gerçekliği eğmeden bükmeden öyle bir anlatıyor ki durup kalıyorsunuz öyle. Sonra diyorsunuz yok yaa bu kadar da olmamıştır ama belki de anlatılanlar eksiktir bile. İkinci okuyuş olduğu için daha farklı gözle okudum tabii ki ve diğer kitaplarını okurken sorulan soruların cevaplarını bu kitabın içinde buldum. Mesela Gölgesizler'de "Kar neden yağar" sorusunun cevabı bu kitapta "Yanmış yüreklere kar, yanmış yüreklere kar" diyerek veriyor. Bir de daha sonra yazacağı kitaplara da göndermeler yapıyor. Tabii bunu o kitabı okuyanlar farkedecektir. Beni Kör Kuyularda romanının çıkış noktalarından biri diyebiliriz şu alıntı için: "Bence felaketi seyre gitmişlerdi sadece, bilirsin, insan dediğimiz muammanın böyle bir yanı, hatta bu yanının yanında da seyrettiği felaketi ballandıra ballandıra anlatmak gibi başka bir yanı vardır." Çok katmanlı bir kitap. Yazar anlattığı hikayelerle adeta bir Türkiye mozaiği çizmiş. Bunu okurken çok net görebiliyorsunuz.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.