Gönderi

18 Temmuz 1923'te Ankara Garında Mustafa Kemal Paşanın başkanlık ettiği bir toplantıda, dinin toplumsal ve siyasi hayattan kovulmasının öncü mimarlarından olan, Hıristiyanlıgın resmi din olarak kabulünü isteyen ve Medeni Kanun'a yazdıgı önsözle din karşıtlığına dayalı laiklik anlayışının açık sözcülüğünü yapan Mahmut Esat Bozkurt'un, dinin mahremiyet ölçüsünü, hem de kitabi dinin değil yerleşik geleneklerin ölçüsüne göre yorumlayarak, karısını doktorla yüz yüze görüştürmeden "odadan odaya iletişimle" tedavi ettirdiğini, Fahri Ecevit'in, oğlu Bülent Ecevit'e yazdığı mektuplardan öğreniyoruz. [Bkz. Faruk Bildirici, "Ecevit'e Aileden Mektuplar. s. 22.] Kemalizmin "kılıçlarından" Ali Çetinkaya'nın şapka kanunundan haberi olmadığından, Atatürk'ün Kastamonu'dan şapkayla döndüğünü önceden haber aldığı için kaldırımda şapkasıyla yürüyen Vakit gazetesi Ankara muhabiri Mecdi Bey'i "gavur şapkası" giydiği gerekçesiyle "içeri attırması", Atatürk'ü karşılamaya giderken de, duruma muttali olunca, Mecdi Bey'in şapkasına konup karşılamaya şapkalı gitmesi (Bkz. Tercüman, "Anası Helal, Kızı Haram: 10 Mayıs 1989, s. 5), tarihi süreklilik ile ıslahat tedbirlerinin" yol açtığı "çatışmanın" kişisel kimlikleri nasıl parçaladığını ortaya koymaktadır. Ne eşine "perde" uygulayan Mahmut Esat "dinci"dir; ne de şapka giymeyenleri asan Ali Çetinkaya "ultra-ilerici"dir. Bu trajikomik durum ciddi bir incelemeye ihtiyaç göstermektedir. Şu kadarını söylemekle yetinelim: Din, Kemalist Türk kimliğinin inşasında istenmeyen ama kovulamayan tarihsel gerçekliğin dikte ettiği gizli bir damardır.
Sayfa 265Kitabı okudu
·
70 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.