Gönderi

188 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
"Kendine en ağır yükü aradın: bulduğun kendindi."
Hayat absürttür. Cevabını bilmediğimiz ve asla bilemeyeceğimiz sorular, en büyük ve en önemli sorulardır. Cevapsız kalan büyük ve önemli sorularla birlikte insanın içinde bulunduğu bir realite yaşam vardır ve esasında realite dediğimiz yaşamın da her zerresi sanal ve yapaydır. Realite yaşam ve cevapsız kalan sorular arasındaki uyumsuzluk ve çatışma, insanı depresifliğe, anlamsızlığa, kendiyle çelişmeye, hiçliğe, hatta acıdan zevk almaya kadar sürükleyebilir. Bu çatışmayı en çok kavrayan ve bunun üzerine yazan edebiyatçılar arasına Dostoyevski’yi hayli hayli dahil ederim. Mevzubahis eserdeki Bay Golyadkin acı çekmekten zevk duyan, sessiz ve içine kapanık, önemli biri olmaktan uzak olan ve bununla gurur duyan (esasında sahte bir gurur olsa da), kuruntulu olan ve kuruntusunun da etkisiyle kendine sahte düşmanlar edinen, kendini insanlara zorla kabul ettirmek için çırpınan bir garip anti-kahramandır. Golyadkin ismi de alelade seçilmemiştir, kökeninde çıplak, düşkün ve pısırık anlamların barındırır. Esasında Bay Golyadkin her açıdan hasta bir kişiliktir. Kişilik bölünmesi ve beraberinde bilinç parçalanması yaşar. Bu hastalığı ona en büyük darbeyi vuran unsur olmuştur; Golyadkin kendi kişiliğinden yaratmıştır en büyük düşmanını, bir başka deyişle, Golyadkin’in en büyük düşmanı yine kendidir, ötekiler değil. Golyadkin’in hastalığının bu raddeye gelmesinde elbette toplumun da bir payı vardır; depresyon, kişilik bölünmesi gibi zihinsel hastalıklar çevreden bağımsız düşünülemez. Hatta bazen abartarak denilir ki, zihinsel hastalıkların nedeni psikolojik değil sosyolojiktir. Fikrimce zihinsel hastalıklarının nedeninde toplumun, birey-toplum çatışmasının payı vardır lakin bu pay küçüktür; son kertede, hastalığın nedeni yine hastadır. Öyle bir an gelir ki, dışarıdan bakıldığında mükemmel görünen bir hayat yaşayan kişi aniden intihar eder veya içten içe mutsuzdur. Söylediğim gibi, hiçbir zaman bunun toplumdan tamamen bağımsız olduğunu söylemem fakat en nihayetinde zihinsel hastalıkların sebebi toplumdan ziyade kişinin kendisidir. Bu nedenle intiharın nedenini araştıran sosyologların çalışmalarına da pek güvenmem. O tür çalışmalar bize bir fikir sunar fakat intiharın asıl sebebini vermez. Eğer gerçekten biri intiharın asıl sebebini verecekse o da intihar edendir, bu da neredeyse imkansızdır. Eserde Golyadkin’in dilinden düşmeyen iki sözcük vardır: maske ve ölüm. İnsanların artık maskesiz yaşayamadıklarına, hepsinden düzenbazlık akmasına tahammül edemez ve dilinin altında hep şu cümle saklı gibidir: “ben namuslu bir adamım, gerçek bir insanım, maskesizim, oyunlarınızı benden uzak tutun.” Muhakkak insanların maskesiz yapamamaları da Golyadkin’in hastalığını doğuran nedenlerden biridir fakat burada gözden kaçırılmaması gereken nokta Golyadkin’in bir maskesi olduğudur. Şimdi düşünelim: maskenizin ardındaki kişilik günde kaç kişiye küfürler savuruyor? Eminim ki o maske kalksaydı günde onlarca kişinin suratına küfürler savururdunuz ve karşılık olarak da yüzünüze onlarca küfür savuşturulurdu. Bilemiyorum, belki toplumun devamlılığı için böyle olması gereklidir ve bu durum faydalıdır. Ancak bu durumun içerisinde mide bulandırıcı bir sahtekarlık olduğunu da kabul edelim. Hiçbirimiz sütten çıkmış ak kaşık değiliz ve en az ikiyüzlü sahtekâr olanlar da “deliler.” Dillere pelesenk olan “ahlak” kavramının revize edilmesi şart ve bu noktada bizlere en yardımcı olabilecekler de aramızdaki deliler. Golyadkin’in dilinden düşürmediği ikinci sözcük ölüm. Ne hikmetse kahramanız her olumsuzlukta kendini ölmüş olarak tasavvur ediyor. En çok da onuruna, gururuna, şerefine bir saldırı aldığını düşünde kendini öldürüyor. Sanırım eser boyunca 5-6 kere “eyvah, öldüm ben” naraları atmıştır Bay Golyadkin. Bu durum bana Ece Ayhan’ın Fayton’unda geçen bir sözü hatırlattı: “ben ki son üç gecedir intihar etmedim hiç” Evet, bu durum Golyadkin için bir başarı olurdu çünkü Golyadkin intihar edip kendini öldürmediği hiçbir gün yok. Sürekli ölüyor, dirilecek gibi olup tekrar ölüyor, dizlerinin üzerinde bir iki adım attıktan sonra sendeliyor ve tekrar ölüyor. Bazıları illaki bir değer atfetmek istediği için şöyle sorabilir: “Şimdi Golyadkin iyi bir insan mı yoksa kötü bir insan mı?” Buna cevabım “ne iyi ne kötü, sadece insan işte” olurdu. İyi insan ile iyilik yapan insan arasında ufak bir çizgi vardır. İyi insan gerçekten iyiliği arzulayan (hem kendi hem başkaları için), bu arzusunu gerçekleştirmek için eylerken de iyi ile kötüyü ayırt edebilen insandır. İlk bakışta iyi gibi görünen bir eylem, eyleyeni iyi yapmaya yetmez. Örneğin sırf kendi için, kendi vicdanını rahatlatmak için öyle eyliyor olabilir, veya bir çıkarı vardır da ondan öyle davranıyordur, belki de ardından takdir görmek için eylemiştir sadece. Açıkçası böyle çok insan tanıdım, sözde iyilik yapıyorlardı fakat tek yaptıkları ya bencillikti ya da aptallıktı. Bunun gibi, kötü insan ile kötülük yapan insan arasında da farklar vardır, bunun üzerinde durmayıp mevzuyu kısaca şöyle bitireceğim: kötü insan kötüdür fakat her kötülük yapan insan kötü değildir. Peki, Golyadkin bunun neresinde? Bilmem, öylece dolanıyor ve yığılıyor.
Öteki
ÖtekiFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201922,5bin okunma
··
313 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.