Gönderi

Ezan deyince, tabii ki akla hemen minâre geliyor. Yahya Kemal de 30 Mart 1922 târihli Tevhid-i Efkâr gazetesinde "Ezan ve Kur'an" başlığıyla kalem aldığı şaheser makalede sözü Ayasofya'nın minârelerinde okunan ezana getiriyor. Merhumun bu konudaki düşüncelerini nakletmeden önce, mütâreke yıllarına ait bir hâtırâsını kısaca hatırlatmak istiyorum. İstanbul'un işgal edildiği o netâmeli yıllarda, Rumlar sürekli taşkınlık yapıyorlar. İstanbul'u Yunan şehri göstermek için büyük bir çaba harcıyorlar. O yılın Ramazan ayı geliyor. Rumları iyi tanıyan ve Türkleri seven bir yabancıyla Moda'da beraber bulunan şairimizin anlattığına göre, karşıdan Istanbul, mahyalarıyla, minârelerinin şerefelerindeki kandilleriyle muhteşem bir görüntü arz ediyor. O yabancı bu manzaraya şöyle bir baktıktan sonra, "Bu Şehir Türktür ve Türk olmasa insâniyet güzelliğinden bir alem kaybeder!" diyor. Bu mahya ve kandil nümayişi (gösterisi) karşısında heyecâna kapılan yabancı şunları söylüyor. "Rumlar, bir senedir bu şehri bize Yunanlı göstermek için ne çârelere baş vurmadılar. Kendi evlerinden sonra, Beyoğlu'ndaki Türk emlâkini de beyaza, mâviye gark ettiler. Siz ses çıkarmadınız. Lakin bu akşam ne sizin ne de hükümetinizin tertibi eseri olarak minâreler kendiliğinden öyle bir nümayiş yaptılar ki, bu şehrin milliyetini tamamiyle gösterir!" Mahyalarıyla, kandilleriyle, müezzinlerin şereflendirdiği şerefeleriyle müşerref olduğumuz minârelerin ihtişamını dile getiren Yahyâ Kemal Beyatlı bir gün Topkapı Sarayı'na gidiyor. Revan Köşkü'nü ziyaret ediyor. Uzaktan gelen Kur'an sesi dikkatini çekiyor. Bu ses nereden geliyor diye sorunca rehberi, Hırka-i Saâdet Dairesi'nden geliyor, cevâbını veriyor. Peygamberimizin hırkasının saklandığı cennet gibi yeşil bir odanın "Türkkârî penceresinin önünde duruyor. İçeride iki hâfız görülüyor. Biri ellerini kavuşturmuş, gözlerini yummuş oturuyordu. Diğeri ise diz çökmüş, müsterih ve yüksek bir sesle Kur'an okuyordu. Yahya Kemal, Hırka-i Saadet önünde Kur'an ne zaman okunur, diye rehberine sorunca, "Dört asırdan beri her saat! Geceli gündüzlü!" cevâbını alıyor. Yavuz'un Hırkâ-i Saadet'i Mısır'dan getirip bu odadaki yerine koyduğu günden beri kırk hâfız nöbetle Kur'ân-ı Kerim okuyor. Türk tarihinde bir dakîka bile buradaki Kur'an sesi kesilmiyor. İşte bu gezinti esnâsında, gördüğü manzaradan çok etkilenen Yahyâ Kemal Bey, hüküm cümlesi olarak şunları söylüyor: "Gezintilerimde bir hakikat keşfettim. Bu devletin iki mânevî temeli vardır: Fâtih'in Ayasofya minâresinden okuttuğu ezan ki hâlâ okunuyor. Selim'in Hırka-i Saadet önünde okuttuğu Kur'an ki, hâlâ okunuyor! Eskişehir'in, Afyonkarahisar'ın, Kars'ın genç askerleri siz, bu kadar güzel iki şey için döğüştünüz!"
Sayfa 141 - KUBBEALTI / Yahyâ Kemal ve "Ezân-ı Muhammedî" ŞiiriKitabı okudu
·
113 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.