Gönderi

Bu iki sayfayı paylaşmamın nedeni kitabın başlangıç cümlelerinin beni bu denli etkilemesi, daha doğrusu beni resmen içine almasıydı. Bir mekan betimlemesi bu kadar mı çarpıcı olur. Resmen huzur dolu bir yerde hissettim kendimi. Bu benim naçizane fikrim. "1931 yılının o tuhaf nisan sabahındaki hava muhteşem ve ıslaktı, ancak güneş de açmıştı. Pamuk şeker gibi tatlı, serin, nemli ve berraktı hava; pırıl pırıl bir bahar havasıydı; Strasbourg Bulvarı'nın tam ortasında yeni biçilmiş çimlerin ve denizin kokusunu duymak insanı şaşırtıyordu. Bu hoş mucizeyi bir sağanak, çoğu zaman ilkbaharın geldiğini arsızca müjdeleyen o kaprisli nisan yağmuru beraberinde getirmişti. Yol boyunca trenimiz, gökyüzüyle yeryüzünün kesiştiği simsiyah ve karanlık ufku takip etti; fakat Meaux' ya geldiğimizde kentin uzaktan oyuncak zarlar gibi görünen ilk evleri tek tük başını çıkarmaya başladı, vagonda karşımda oturan yaşlı İngiliz kadın on dört çanta, şişe ve seyahat kılıflarını toplamaya başlamıştı bile. Tam o anda Epernay' den beri lokomotifle adeta yarışan kurşuni renkli, kabarık, yağmur yüklü bulutlar birdenbire yarıldı. Küçük solgun bir şimşeğin işaret vermesiyle su kütleleri hareket halindeki trenimizi trampet gürültüsüne benzer yağmurdan bir yaylım ateşine tuttu. Dolunun sürekli vuruşuyla ağır yaralanan pencere camları ağlamaya başlamış, lokomotif ise yenilgiyi kabul etmiş gibi dumandan teslim bayrağını çekmişti. Göz gözü görmüyor,çeliğe ve camlara şiddetli inen yağmurun sesinden başka bir şey duyulmuyordu, tren parlak raylar üzerinde işkence görmüş yaralı bir hayvan gibi sağanaktan kaçarak ilerlemeye çalışıyordu. Ama işte nihayet sağ salim varmıştık, Gare de I'Est'in girişinde bagaj taşıyıcısını beklerken, gri yağmurun arkasından çakan şimşek bulvarı aydınlattı; pırıl pırıl bir güneş ışığı üç çatallı mızrağını kaçan bir buluta saplar saplamaz binaların cepheleri kalaylanmış bakır gibi parlamaya başladı ve gökyüzü masmavi Okyanus gibi ışıldadı. Afrodit Anadyomene'nin köpüklü dalgaların arasından çırılçıplak doğması gibi, üzerini bir pelerin gibi örten yağmurların altından da kentin muhteşem manzarası ortaya çıkmıştı. Olağanüstü bir görüntüydü bu. Ve bir anda her yandan yüzlerce insan sığındıkları yerlerden çıkmaya başladı, insanlar üstlerinden yağmuru silkeliyor, gülüyor, yollarına devam ediyorlardı; tıkanmış trafik de açılmıştı, yüzlerce taşıt kulak tırmalayan sesler çıkara çıkara ilerliyordu. Herkes hatta kent bile yeniden nefes almaya başlamıştı, havanın açmasıyla Sevinç içindeydi. Sert asfaltın üzerindeki bulvara dikilmiş, sağa sola savrulan ağaçlar sırılsıklam olmuştu, üzerlerinden hala yağmur damlıyor, küçük, sivri tomurcuk parmaklarıyla yeni, masmavi gökyüzüne uzanmaya, havaya hoş kokular yaymaya çalışıyordu. Ve bunu gerçekten de başarıyordu. Mucizelerin ardı arkası kesilmiyordu: bir başka mucize de Paris'in göbeğinde Strasbourg Bulvarı'nın ortasında birkaç dakika da olsa kestane çiçeklerinin zayıf, cılız ürkek nefeslerini duyabilmekti.
Sayfa 2 - iş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
·
132 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.