Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

400 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Dünyanın yaşadığı en kötü olay, yaşamın başına gelen en kötü şey nedir? Bir an için her şeyi unutun ve bu soruya odaklanın. Bilgi birikiminizin ışığında zamanda geriye doğru kısa -ama uzun- bir yolculuk yapın; seçenekleri gözden geçirin, bir kenara ayırın veya eleyin. Ne buldunuz? Birçok canlıyı tehdit eden ani iklim değişikliği mi? Türlerin %90'ını yokeden veya azaltan buzul çağı mı? Kilometrelerce alanı etkileyen devasa çapta volkanik patlamalar, korkutucu tektonik faaliyetler, küçük canlıları tehdit eden büyük yaratıklar ya da büyük-küçük ayırmaksızın hepsini yokoluşa sürükleyen göktaşı mı? Sonuç? Muhtemelen hepsi ama hiçbiri! Gözardı ettiğimiz ancak hepsini gölgede bırakan bir seçenek daha var elimizde. O kadar küçük, o kadar çelimsiz ki dikkatimizden kaçırmamız mümkün. Kimden bahsettiğimi artık anladınız. Sizden bahsediyorum, bizden, homo-sapiens'ten, insandan. "Ben n'alaka şimdi" diyenleri duyar gibiyim. Ha ha, tebrik ederim komik çocuk! Böyle devam et. Diğer canlıların yokolması umursanacak bir şey değil neticede. Sen hayatta kaldığın sürece, türünü devam ettirebildiğin ve bulaşıcı bir hastalık gibi yayılabildiğin sürece hiçbir şeyin önemi yok. Kendin için ne gerekiyorsa yapabilirsin, sorun yok buna izin var, doğru veya yanlış olması gerekmiyor, doğaya faydalı veya zararlı olması gerekmiyor, yeter ki sen iyi ol. Öldürerek yaşa, yok et ama sakın yok olma. Vay canına, ne zekice ama! Jared Diamon şöyle aktarıyor: "Şahsen ben, Avustralya'nın devlerinin on milyonlarca yıl yaşanan sayısız kuraklıkta hayatta kalıp da tam olarak ve tesadüfen ilk insanların geldiği zaman neredeyse aynı anda ölmeyi tercih etmelerini anlayamıyorum." Kesinlikle! Huzurlarınızda, homo-sapiens! İşte, sayısız türle beraber sahnedeki yerini alıyor ve birdenbire ışıklar kapanıyor. Ta ta! Hokus pokus, homo sapiens artık sahnede yalnız. A, ama, bir dakika! Bakın, kıyıya köşeye saklanmış birkaç tür var şuralarda. Tüm bunların bir hikayeden ibaret olduğunu düşünebilirsiniz. Bu sizi rahatlatıyorsa inanmakta özgürsünüz. Soyu tükenmiş birçok canlının gerçekte hiç var olmamış birer yalandan ibaret olduğunu da düşünebilirsiniz. Kabul ediyorum, bu da çok rahatlatıcı bir düşünce. Mamutlar, dinozorlar, Neandarteller, Denisovalılar, hepsi yalan, hatta gözümüzün önünde tükenen ve yapay döllemeyle sayıları çoğaltılmaya çalışılan gergedanlar, pandalar, bazı kuş türleri, amfibiler vs. hepsi yalan değil mi? Ah, şu aptal insanlar, tüm bu yalanlara nasıl da kanıyorlar. Öyle değil mi komik çocuk? Peki ya auk'lar? 1700'lerde sayıca fazla olan şu uçamayan kuşlar mı? Ta kendisi! Bekle bir dakika! Yoksa bu zırvaya inandın mı? Ah Tanrım, bu kadar aptal olma. Yani, kim gerçekleştirebilir ki böyle bir vahşeti? Kim, soylarını kökten kazıyacak kadar avlayabilir onca hayvanı, kim auk etini pişirmek için bile aukları yakacak olarak kullanabilir, kim bir adada son iki tane kalan auk'u da vurup dokuz dolara satabilir? Sanırım ben onu tanıyorum, homo sapiens: Tanrı'nın cennetini düşleyip, yaşadığı cenneti cehenneme çeviren şu iki ayaklı felaket. Belki Tanrı da bu yüzden istememiştir bizi, buna ne dersin komik çocuk, o güzelim arka bahçesini mahvettiğimiz için!
Altıncı Yok Oluş
Altıncı Yok OluşElizabeth Kolbert · Okuyan Us Yayınları · 2016188 okunma
··
120 görüntüleme
Cem okurunun profil resmi
Dönüşü olmayan noktaya doğru bodoslama gidiyoruz..
Odessa okurunun profil resmi
Çok keyifli ve güzel bir inceleme olmuş, kaleminize sağlık. Özellikle şu tespit çok hoşuma gitti: "homo sapiens: Tanrı'nın cennetini düşleyip, yaşadığı cenneti cehenneme çeviren şu iki ayaklı felaket." Aynen öyle :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.