Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Sevgili Kardeşim Oğuzhan;
İlk kitap, ilk cesaret ve ilklerin ölümsüz tazeliği... Evvela, eşime ve bana ayrı ayrı kaleme aldığın o zarif notlar için tekrar teşekkür ediyoruz. Çok mutlu ettin bizi... :) Sanırım sana ilk mektubu ben yazıyorum ve şu an bir sürprizi bozmuş bile olabilirim, gönlü kalem tutan o güzel dostlara selam olsun :) Henâ'larımız... Gözümüzü hayata açtığımız ilk an öğrenmeye başladığımız; seslenmenin acılarının, çoğu kez asıl konuyu bastırdığıydı... Öyle de oldu... Annemize seslendik temizlik yapıyordu, babamıza seslendik maç izliyordu, ablamıza seslendik yabancı dizi izliyordu, öğretmenimize seslendik bizi azarlıyordu, arkadaşımıza seslendik kendisini duymaktan sağır olmuştu, kitaplara seslendik... Hayret o bizi duyuyordu... Hattâ o da nesi, duymakla kalmıyor halimize hüngür hüngür ağlıyordu... :) Sonra sadede gelmeyi öğrendik, maksadın içinde kaybolan cümleler kurmayı, daha sade bir uslupla susmayı öğrendik... Çoğu zaman haberci kuşun kanadına tutuşturduğumuz kağıtta hiçbir şey yazmıyordu. Çünkü seslenmenin kanatları, daha uçmadan yorulmuştu... Ama Henâ, ilk anın coşkusuyla konuşmayı sürdürüyor... Ki biz Henâ 'yı konuşmuştuk seninle, şöyle söyleyeyim o zamandan bu yana eserin dokusu öylesine serpilmiş ki, inanamadım bu yükselişe... Demek ki zamanın izafi oluşu, heybesindeki sonsuzluk nakışından... "Suskunluk ilmi..." "Heyecanıma sıtma tutar." "Aşkın bendeki zamanı geçer." Çok başarılı, kendi duruşunu kazanmış, cümleler, temiz iş çıkarmışsın derler ya hani :) Bazı cümleler okuyucu da zengin bir dil, derin bir muhteva izlenimi bıraksa da, kelimelerin ağırlığı, akıp giden hissiyatı sekteye uğratabiliyor. Okurken genelde altını çizmek istediğim cümleyi, unutmamak için hemen alıntılarım, neredeyse her cümleyi refleks olarak alıntılamak istedim. :) Henâ'yı, İlyada' da bir metafora dahil etmen, hele bunu bir metro istasyonunda kurgulamış olman çok ilgi çekiciydi. "Kim bilir belki de aklımızdan geçen bu necis düşüncenin duyulmaması için 'EVET' derken bağırır olduk." Bu sadece bir öngörü değildi, sosyal bir çözümlemeydi ve süreci yeniden gözden geçirmek adına sağlam dokunmuş bir urgan gibiydi. Mektuplarda özellikle gözüme çarpan şu oldu, imge kullanımı sözü yormuyor, çok ince bir çizgidir bu, bir anda yoğun bir anlatımdan bir uğultuya geçebilirsin ve ruhun duymaz. Bu şiraze çok güzel korunmuş, bu şunu işaret ediyor; yazar aslında artistlik yapmaya çalışmıyor, doğal bir uslup bu, farklılık yaratmak gibi bir derdi yok, lirizmi yakalamak için özel bir çaba sarfetmiyor... Öncelikle hayatın soluğunu her mektupta müşahede etmek mümkün, gündelik yaşamdan kopmayan yazılar hiç bir zaman sürekliliğini yitirmez. Nefes alan yazılardır bunlar, bir korna sesi, bir çay kaşığı şakırtısı, bir toprak kokusu, sürekli arandığı yerde bulunması gereken öğelerdir. Yoklukları kasvettir, aşırı varlıkları da kaostur. Bazı mısralar vardır, sana o kadar başka bir âlemden seslenir ki, onu senin parmaklarının yazdığına inanamazsın. Göğsün fıtratını, indirilenin imlâsını asıl biz kendi zihnimizle bozarız. Okuyucunun da bir takım istekleri var senden elbette :) Sakaryadaki cennet yuvanın, huzurlu bir ikindi saatinde diyanet takviminin yanına asılmış saatin tiktaklarını biz de duymak isterdik mesela... Ali Paşa Camii'nin avlusundaki, o bilge rüzgarı zekamızla bilmek, aklımızla sevmek, ruhumuzla büyütmek isterdik bir zaman... Cam silen bey amcanın evine dalıp, yemeğini yapıp, evini temizleyip, dönüşte de dedenin elini öpmeye müsait misiniz diye sormak isterdik, 'gençler' olarak :) Va aynı gençlerle o münazaranın son alkışına şöyle eşlik etmek isterdik ; "Kamburum benim biricik özgürlüğüm..." İşte bizleri günlerce peşinden sürükleyecek nefis bir tespit; "Alternatifler daima gayreti azaltan hokkabazlardı." diyorsun. Hepimiz düşünürlerin bilgelikle dolu öğretilerine az çok aşinayız, insanı kuvvetle yakalayan şey, gündelik hayatın içinden yükselen, yaşanmış ve 'görülmüştür' damgasıyla keskinleşmiş cümlelerdir... Şimdi elimizin altında onlarca kitap var, deli gibi tatmak istiyoruz, elimizdekini bir yana bırakıyoruz. Evet bitiriyoruz ama bir yana bırakıyoruz, bu şuna benziyor, çocuk günlerce para biriktirir bir oyuncak almak için, oyuncağı alır ama bir yana bırakır, yeni bir oyuncak için para biriktirmeye başlar. Oyuncak kıymet bulmuyor çünkü daha çok para ile alınabilen alternatifleri var... Sabretmeyi seçmiyoruz çünkü bizi hedefe ulaştırmayacak ama oyalayacak sayısız yol var... Korkaklık diye anılanın aslında şiddetle bastırılan gölgemiz olduğunu ve her gölgenin altında onu omuzlarında hırsla taşıyan korkunç gölgelerin varolduğunu öyle güçlü bir öyküyle anlattın ki Henâ 'ya, bu kez çocukluğunun ürkek bakışlarından kıvılcımlar düştü payına... Ben bir yazarın ilk eserini okumadım, bir okurun, kendine sunulan bütün eserleri nasıl okuduğuna şahit oldum. Bizlere söyledikleri tepkiseldi, bir mânayı ilk kez görür gibi değil, bir görmeye ilk kez mâna verir gibi... Kendi cümlelerini bulmak zordur kardeşim, bunun için tek bir fısıltı kalmayıncaya dek, içinden yükselen sesi kısmalısın demiştim. Anımsar mısın bilmiyorum. Ne güzel bahsetmişsin çocukluğundan, hiç senaryo yazmak istedin mi bilmiyorum ama bence denemelisin. Mekanın ve buhurun nabzını tutan bir kadrajı var zihninin. Bir senarist için bulunmaz kaftan. Bir küçük eleştiri, mektuptan kopuşlarla ilgili, bazen okuduğumuz şeyin bir mektup olduğunu unutturuyor bize, yazının akışı ve lezzeti. Yani ara ara Henâ 'ya dönmeli, içsel konuşmalarla orada olduğunu okura hissettirmeli. "Sevgili Henâ, bugün ilk kitabımı okuyorum." derken okura ne çok şey söyledin Oğuzhan... Hep saatçileri sahaflarla eşleştirmişimdir. Sanki her ikisi de bilgeliğe eşit uzaklıktadır, birisi sararmış saifelerle, diğeri eski saatlerle söyleşerek... Tefekkür yaşamın sadeliğini ve eşyanın hakikatini uyandırmaksa... Bunun için paha biçilmez parçalar var ellerinde... Christian Morgenstern diyor ya hani ; "Kalbin vuruşunu duymak. İçte huzur, dışta huzur. Yeniden nefes almayı öğrenmek, işte budur..." Tam olarak buydu bu öykünün hissesi... Ne güzel tasvir etmişsin sendeki Ahmet Haşimi, hayran oldum. Ayrıca mektup-deneme türünün bana en çok hitap eden yanı kitaplar ve yazarlarla ilgili malumat içermesidir. Çanakkale savaşı ile ilgili mektup, can yakan bir muhasebeydi. 'şuur katliamları' daha iyi ifade bulamazdı sanıyorum. Henâ, Zarifoğlu'nun cümlelerinin izahı gibiydi... "Bizim ihtiyaç hissettiğimiz olgu, entelektüellik değil, basirettir." Bakırcı ustasının veciz cümleleri bana değil eşyanın, sözün hakikatini dahi yitirdiğimizi öğretti... İnsan sevdiğinin sözleriyle konuşmak ister, onun kelimelere sürdüğü kokuyu, her harfin kalp çarpıntısını duymak ister...O, kuluna Zatının kelimeleriyle secde etme, rukuya varma, kıyamda durma hakkı tanımıştır... Namazda sureleri okurken bunun heyecanını duyuyor muyuz? Bu davete karşı, bu tarifsiz ihsana karşı kayıtsızlığımızın ateşinde kavrulduğumuz olmuyor mu hiç?.. Hani bazen dünyada bir yabancı gibi hissedersin kendini, gördüğün, tattığın, şahit olduğun her şey sana yabancıdır, gurbet üstü bir gurbet... Bazı yolculuklar bunda sebatı ölçüyor sanırım, bu yabancılaşmanın yüküyle yürümenin performansı belirliyor her şeyi... "Teri soğuk olur çiçek güveren bahçıvanların Ve bir nalbant nasıl izliyorsa Küheylanın alaca yelesini İşte öyle armağan ediyorum sana Zamanın zamana kast eden işleyişini." Hakikaten her şehir çehresinde, toprağının ilhamını taşıyor... Şehir şehir gezerken, şehirlerin ruhuna adım attığı ve oraya sırlı dizeler bıraktığı muhakkak... Bundan sonra ki kitap neşide kitabı olacak besbelli :) Şiirli mektuplar o kadar tarifsiz bir lezzet verdi ki, bütün kitap böyle olsaydı dedim, her şiirin öyküsünü kısacık da olsa iliştirmelisin kitabına bence. Henâ'yı ararken, Hüda'nın engin ummanında bir katrenin rızkına ortak olmak... ilk ve son pusulanın ruh benzerliği çok tesirliydi. Sevgili Kardeşim Oğuzhan ; Selahattin şiir yazmaya başlasın artık :) Rabbim bismillah dediğin bu yolda, rızasını nasip eylesin, yoluna kendi kelamının nurunu indirsin...
Henâ
HenâOğuzhan Âsım Güneş · Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık (KDY) · 202144 okunma
··1 alıntı·
6,7bin görüntüleme
Oldi okurunun profil resmi
Etkinliğin ilk incelemesi sana yakışırdı abla. Hem bu vesileyle etkinlik güzel bir icraatla duyulmuş olsun ☘️
Eylül Türk okurunun profil resmi
Çok beğendim Oldi, yazılacak o kadar çok şey vardı ki, size kıyamadım :) Rabbim utandırmasın kardeşimi.
2 sonraki yanıtı göster
Özge okurunun profil resmi
Ellerine sağlık canım çok güzel bir inceleme olmuş. 💯💯
Eylül Türk okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, yüreğinize sağlık ☘️
Kübra AKYÜZ okurunun profil resmi
"Ben bir yazarın ilk eserini okumadım, bi okurun, kendine sunulan bütün eserleri nasıl okuduğuna şahit oldum." Nasıl güzel bir tasvir bu. Ben de bi gün böyle bir tanım yapabilecek miyim dedirtti. Yorumunuzu çok beğendim. İncelemenizi daha çok
Eylül Türk
Eylül Türk
Ellerinize ve düşüncelerinize sağlık 😍
Eylül Türk okurunun profil resmi
Eminim çok daha güzel betimlemeler, tanımlar yaparsınız Kübra Hocam🌹Sizin de gönlünüze sağlık, kıymetli vaktiniz için teşekkür ederim. 🤗
Rukiye Suna okurunun profil resmi
Lâl olan harfleri cümlelerle konuşturmanız ve satırlarda bayılıp sadırlarda ayılmanız .. Ne hoş. Kelimeleri ufukta çoğaltıp, zeminlerde yaldızlamanız ve genç bir yıldız gibi yere indirip isfahan halıları üzerinde oturtmanız . Ne hoş..
Eylül Türk okurunun profil resmi
Cümlelerin size vuran aksini izlemek ne hoş :) Şiir gibi yorumunuz ve kıymetli zamanınız için teşekkür ederim.🌿
1 sonraki yanıtı göster
DERYA okurunun profil resmi
Ne kadar naif ve özenle seçilmiş cümleler. İncelemeye ve üslubunuza bayıldım. Ve hemen kitabı sipariş ediyorum
Eylül Türk okurunun profil resmi
Mutlaka okumalısın Deryam, her mektuba ayrı birer inceleme yazılabilirdi. Vaktine bereket, istifaden bol olsun :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.