Biraz evvel ses, gürültü, anlamsız bir boğuşma, tartışma, herkesin kendi gerçekliğini diğerine zorladığı saçma bir ortamdan ayrılıp koridora çıktım. Telefonu aldım, PDF okuyum dedim birkaç dakika, siteye girdim alıntı için, baktım senin yazın. Belki sen başka bir şey anlattın, ben kendi ruh halime uygun anladım. Bilmiyorum. Uzaklaşma fikri ne kadar zamandır zihnimde anlatamam. Sanki havada asılı duran ama görünmeyen bir yük var, omuzlarımda, yediğim içtiğimde, gülüşümde, yükün adı değişiyor günlük hengamede, tuhaftır, değişse de yine tadı aynı, hep ekşi, hep lanetsi, hep tükürülesi bir şey sanki. Gitmeye çalışıyorsun zincirler var tutan, salla, üç günlük dünya, sık dişini, devam peynire diyorsun, kandırdıkça kendini, süsledikçe, kurtulamıyorsun fare kapanından. Hem öyle ya, nereye gideceksin? Ayak bastığın anda batak olmayan bir yer kalmamış gibi, elini uzattığında, dokunduğun anda, kendi çukurunu kazmayan kimse kalmamış gibi? Netice itibariyle arayış, anlamsız bir eyleme dönüşüyor git gide. Bilmiyorum, belki de razı gelip bize ayrılan alanda yaşayıp gitmeli. Tükürerek. Gürültü azaldı. Kalemine, emeğine sağlık. Tebrikler..