Gönderi

Ehli Bid'at ve Tekfir Hadisesi-3...
Kasas/57.Ayeti kerimeyi baz alarak farklı bir bidat çeşidinden bahsedeceğiz. Ayeti kerime şöyledir: “Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız dediler…" Evet, şimdi de bid'at'ın başka boyutundan bahsetmek istiyorum: Ayeti kerimeyi bir daha okuyup üzerinde çokça düşünerek bakan her insan aşağıda yazdıklarımın ne manaya geldiğini daha kolay anlayabileceği kanaatindeyim. İslam alemine batıdan dayatılan beşeri rejimler, Müslüman halkları önce parçaladılar. Daha sonra da istediği gibi yönlendirebilme kıvamına getirerek sömüren bu rejimleri bırakıp İslami çalışmalardaki eksiklikler üzerinden Müslüman toplumu vurmaya çalışmak ta bid'attır. Çünkü genel manada bid'at, Kur'an ve Sünnetin çizgisi dışına çıkmaktır. Kur'an ve sünnetin davet metodu açısından baktığımızda peygamberlerin karşısına dikilerek haykırdıkları insanlar, genel itibarı ile oranın yetkin ve etkin kodamanları ile olmuştur. Kur'an'ı Kerimin tabiri ile “Mel'e" denilen ekâbirleri ile mücadele etmişlerdir. Yani sıradan gelen insanlarla hiç mücadele etmemişler. Bulundukları ortamın havasını etkileyebilen yetkin ve etkin insanlarla mücadele etmişlerdir. İşte her kim ki, topluma cahiliye hükümleri ile yön veren azgınları bırakıp, ezilen insanlara karşı gerçekleştirecekleri her hareket, çıkışı itibarı ile bid'attır. Böyle bir çalışmanın mühtevası bakımından kusursuz olsa bile çıkışı itibarı ile bid'at üzere yapılan bir çalışma olur. Zaten böyle ters kapıdan yapılan bir çalışma, zalimi daha zalim mazlumu da daha mazlum hale getirmekten başka bir sonuç doğurmaz. Çünkü bid'at, iyilik yapanların yaptığı bir hatadır. İyiliğin en ilki tevhidi harekettir. Tevhidi çalışmanın yapısal hatası diğer yapılan hiçbir hataya benzemez. Kaldı ki zalim rejimler tarafından ezilen insanlar Müslüman olmasalar dahi tevhidi düşünce sahibi insan, zalim rejimler dururken mağdurları hedef tahtasına oturtmaz. Bundan dolayıdır ki, bir çalışmanın adını Tevhid koymakla o çalışmanın tevhidi bir çalışma olması için yeterli değildir. Tevhidi çalışmaların kaynağı vahiydir. Son peygambere inen vahiy genel manada kendisinden öncekilerden verdiği darbı meselelerle tümünü kapsayan bir mahiyettedir. Peygamberimizin Arabistan yarım adasında başlattığı mücadele Mekke cahiliyeti ve onu temsil eden azgın zalimlere karşıydı. Tevhidi manada düşündüğümüzde mücadelenin muhtevası kadar, kime karşı bir duruşun da önemli olduğunu görüyoruz. Biz bugün O'nun ümmeti olarak, O'nun nasıl abdest aldığını, rükûda hangi tesbihatı ve kaç sefer söylediğine dikkatle bakıyoruz. Hâlbuki ondan daha çok ve daha öncelikli olarak, O'nun zalimlere karşı mazlumun sesini duyduğunda nelere dikkat ettiğinin zekâtı kadar baksaydık herhalde ümmet şuanda bulunduğu halden daha güzel bir durumda olabilirdi. İşte zalim yöneticileri bırakıp, mağdur Müslümanların hatası ile uğraşmanın da bid'at olduğunu belki de hiç düşünmüyoruz. Burada işlediğimiz en büyük bid'atı işlediğimizin ya farkında değiliz, ya da farkına varmak istemiyoruz. Çünkü mağdur ve mazlum insanlara karşı mücadele etmek daha ucuz ve daha az risklidir. İşlediğimiz bu bağlamdaki bir bid'at nefsimizin de hoşnut olacağı bir haldir. Bir de bunu Tevhid adına yaptığımıza dair kendi kendimizi ikna da etmişsek, artık ondan başka yapılacak bir şeyi gerekli görmeyiz. Evet, zalimi bırakıp sadece mazlumun hataları üzerine bina edilen bir dini tasavvur hayatın en ucuz ve en kolay işidir. Biz bunu din namına yaptığımız zaman, bir ruhi rahatlık ve zihni sakinliği de yakaladığımızda vicdanen de kendimizi rahatlatmış oluruz. Hâlbuki yüce Allah bile inanan insanların günah ve hatalarını ona şirk koşarak kafa tutanların dışında istediği günahlarını affedeceğini buyurmuştur. Yüce Allah O'na düşmanlık eden müşrikler dışında olan hatalara/günahlara bu kadar müspet değerlendirirken, biz kim oluyoruz ki yüce Allah'a inanan kulları Allah namına bu kadar dar ve sıkıntıda bırakabiliyoruz? İzzet ve şeref dini olan aziz İslam, cahili sistemlerin kanun ve yöneticilerinin baskısı sonucu dünya çapında mahkûm durumdadır. Bizim birbirimizi yanlış anlamalarımızın en büyük müsebbibi cahiliye yönetimleridir. Bu sebeple yapılan tüm İslami, parti, cemiyet, dernek, vakıf ve tarikatlar da mutlaka bazı hatalar olabilir. Ama en hatalı bir inançlı insan bile bize inançsız bir zalimden daha yakındır. İslami bir partinin herhangi bir hatası, bizi bir başka İslami olmayan bir partiye destekçi duruma düşürmemelidir. Böyle bir duruma düşen de bidat işlemiş olur. Bu çeşit bir bidat, içinde bulunduğumuz zaman itibari ile en büyük bidattir. Kur'an'ı Kerim'in bu konudaki uyarıları çok nettir. “Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a aittir. O (Allah), Kitap'ta size şöyle indirmiştir ki: Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir “ Nisa/139-140 Ayeti kerimeler nettir. Bir müminin mümini bırakmasından ayeti kerime bahsetmektedir. İzzeti kafirlerin sahip oldukları güç ve imkanlarından bahsediyor. İzzetli olmayı onlarla ortaklaşarak elde edeceğini hesaplayanların hesabının tutmayacağını haber vermektedir. Müslüman olanların güvenecekleri, dayanacakları ve strateji birliğini yapabileceği insanların imanda kardeş olanlarla ancak olabileceğini emretmektedir. Müminlerin müminleri bırakıp İslami olmayan rejimleri, ideolojileri, partileri ve hizipleri dost ve veli/yetkin olarak almalarının mümkün olmadığını emretmektedir. Saygın ve güçlü olmak için müminleri bırakıp İslami yapılanmalara düşman olan onları sırf Müslümanlığından dolayı sevmeyen bir kısım ideoloji, parti ve hiziplerle ortak stratejik çalışmalara girenlerde başta iman zafiyeti, özgüven eksikliği, aşağılık kompleksine girenlerin bu haleti ruhuyileri belki günümüz itibarı ile işlenen bidatların en büyüğüdür. Ümmeti yüzüstü düşüren, üzerinde silindir gibi geçip ezen cahili sistemleri bırakıp, bir sofinin şeyhinin elini öperken huzura varıp geri geri gelmesindeki bidatlar için kitap yazıp, müasır cahiliyet sistemlere bir çift lafı esirgeyenler acaba yaptıkları ile ehli bid'ata ne kadar zarar vermiş olurlar? Allah'ın ayetlerinin inkar edildiği ve onlarla alay edildiği ortamlarda güç ve strateji devşirenlerin işledikleri bu bid'atlarla ilgili sözü olmayanın bidatın zararları ile ilgi konuşma haklarının olmadığı kanaatindeyim. Çünkü kişinin Allah'ın dini ile alay edenlerle beraberlik birkaç şeyi beraberinde getirir. 1-İslam'la alay edenlerin cüret ve cesaretini artırır. 2-Böyle bir yapılanmaya karşı giderek müminlerin tepkisinin yok olmasına veya azalmasına sebep olur. 3-Onları bu halde gören Müslümanların bu işi artık normal görmeye itmesine sebep olur. 4-Asıl hedefimiz, imanımız açısından vela ve bera anlayışımızı kaybederiz. 5-Zalimi ve zulmü sevmeyen gençlerimizi kaybederiz. Son olarak, günümüzde en büyük bidat; Müslümanları ezen beşeri sistemlerin zulmünü ve küfrünü bırakıp mağdur ve mahrum bırakılmış zavallı Müslümanların hataları ile meşgul olup zalimlerin ömrünü uzatan zavallı insanların işledikleri bidatlardır. Madem bidata karşı olacağız. Gelin birkaç sofinin işlediği yanlışlardan daha çok ümmeti İslami hayattan koparan zalim beşeri sistemleri ve onların savunuculuğunu yapanlarla Allah ve Resulü adına mücadele verelim. Hatalı da olsalar din kardeşlerimizi azgın inançsızlara tercih edelim. Yoksa bizler bir yandan bidata karşı olduğumuzu söylerken en büyük bidat olan, davette bidat, ibadetlerde bidat, istin batta/çıkarımlarda bidat, maksatta bidat, sıralamada bidat, hedefte bidat… Gibi bütün bu bidatlarla mücadele etmede samimi olalım. Kendisine Müslüman deyip yüce Allah'ın dini ile savaşan İslami olmayan İslam dışı ideoloji ve siyasi sistemlere lafı olmayanların, falan bidat işledi pişmekan şirke gitti deyip ezilen Müslümanları birazda Allah namına ezmenin adını bari Tevhid koymasın. Küfür üzerimize cahili sistemleri ile planlı ve programlı bir şekilde gelmektedir. Biz de cahili sistemlere karşı tevhidi/birleştirici bir anlayışla mücadele etmemiz gerekir. Şuanda İslam için çalışanların içine düştükleri hatalar sonuçtur. Biz sonuçlardan daha çok sebepler üzerinde durmalıyız. Tarikat, kültürel ve toplumsal olarak dini İslami müdafa edenlerin hataları durup dururken oluşmadı bunlar. Gayri İslami sistemler önce Müslümanları kendi kaynaklarından koparmak için ellerindeki yazılı kaynaklara ulaşmamaları için içinde bulundukları toplumun yazısını, kitabını, dersini yasakladılar. Yani toplum birden cahil bırakıldı bilerek yaptırılan bu cehalet akımından en çok tarikat ve tasavvuf zarar gördü. Ölümlü bir sürü vakalardan bahsediyoruz. Binlerce alim olan meşayihin darağacı ya asıldığı bir dönemden geliyoruz. Hem ilmi kaynaklarımızdan hem de irfani ortamlardan planlı bir şekilde Ümmet mahrum edildi. Uzaklaştırılan toplumun bir kısmını dua ve istiğfarla meşgul ederek tamamen kaybolmasın diye tasavvuf ehli kendi kıt imkanları ile hizmetlerini öyle ya da böyle yürüttüler. Bu çalışmalarda eksik ve yetersiz de olsa, düşmanlık edeceğimiz ortamlar olarak görmemiz asla doğru değildir. Hele hele buralarda işlenen bir kısım yanlışları tevhid adı altında şirk ve bunu yapanlara müşrik deyip onları dışlamak ise, tamda beşeri sistemlerin istediği şey galiba bu olsa gerek. Çünkü müminlerin birbirini affetmelerini emreden ayeti kerimelerle de açığa çıkıyor ki bir kısım hatalar işlenebilir. İşlenen hatalardan sonra da bize düşen birbirimizi af ederek müminlere karşı merhametli olmayı Kur'an emretmektedir. “…Muminlere karşı alçak gönüllü…"Maide/54 başka bir ayeti kerimede Hz.Muhammed'in ve onunla beraber olanların asıl vasıfları olarak müminlere karşı şefkat ve merhametli ama din düşmanlarına karşı onurlu olduklarını ferman etmektedir: “… Ruhemaü beynehum…" Fetih/29.Ayet Evet kardeşlerim diğer bir çok hususta vasfımızı kaybettiğimiz gibi bidat ve bidat ehlini seçerken de bazı hatalar işlediğimiz kanaatindeyim! Siz Ne dersiniz? Bidatı kötüleyelim, ama onu işleyen kardeşlerimize acıyalım. Küçük küçük bidatlarla uğraşırken koca koca bidatları asla unutmayalım. Müslümanın hatası ile uğraşırken, gavurun bize dayattığı zulümleri unuttuğumuzu/ya da zaman bulamadığımızın farkına varalım.
·
429 görüntüleme
Muwahhid okurunun profil resmi
Bu yazıda konular ve kavramlar o kadar karışmış ki.. Hak söz ile batıl birbirine girmiş.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.