Yârab bu derde derman yok mu?
Bu zindegîye pâyan yok mu?
Ne hevlengiz şu ân-ı dâim
Ne dehşet-efzâ zamân-ı dâim
Her şey geliyor, sonra gidiyor
Peşin başlıyor, sonra bitiyor
Başladım, lakin mahrûm-i memat
Kaldım cihanda misâl-i sebat
Ah kâşki ben de öleydim
O tatlı hali ben de göreydim!
Ne tatlıydı evvel bu âlem!
Zevk ü ümîdle geçerdi her dem
Şems-i tâli'in ruhlu ziyası
Verirdi bana cennet sefası
Gayet severdim hilâl ü bedri
Şihâb u encümü, sabah u fecri
Her yerde rûnümâ olan güzellik
Veriridi rûhuma latîf mestlik
Cümle şu'ûnda bir zevk bulurdum
Ekvânı handan, pürşevk olurdum
"Ne tatlı!" Derdim, "ne tatlı hayat!"
"Ah olmasaydı, ufûl, memat!"
Meğer bu niyaz cinayet imiş
Cinayet imiş, cehalet imiş
Kabulr makrûn olmuş duâmız
Hayât-ı câvidân vermiş Hüdâmız
Yüz bin yıl oldu, daha bir yüz bin
Bir yaşayış ki sonsuz, engin
Her gün aynı eşkâli görmek
Bugün de dünkü ahvâli görmek
Aynı hissiyat, aynı ihsâsat
Aynı keşfiyat, aynı ilhâmat
Doğrusu çekilmez ibtilâ imiş
Bu mecmûa-yı belâ vü teşviş
Güneş gözümde sönük bir ziya
Âlem bir yığın iğrenç heyûla!
Cemâl bir oyun, kemâl bir yalan
Aşk bir hayal, zevk bir yılan!
Hayat, evet, bu tarz-ı hayat
Aynı halette devam ü sebat
Ne kadar büyük, çetin gam imiş!
Meğer hakiki cehennem imiş!
Müthiş bir azap, müthiş cehennem
Ah neredesin Naîm-i adem?
Yezdan! Lütfet bur an-ı nisyan
Bir ân-ı hîçî, bir ân-ı bîşân