Değerli kardeşim, Ahmet. Her şeyden önce yazdığın cümleler karşısında, ne kadar çok mutlu ve mahcup olduğumu anlatmaya kalksam, sanırım anlatamamaktan sınıfta kalırım. İnce düşüncelerinden dolayı, çok ama çok teşekkür ederim. Ben kitabı okumaya hem yazar, hem de kitap hakkında sıfır bilgiyle başladım. Çünkü eser, bana oğlumun hediyesiydi. Normalde okuyacağım bir kitabın arka kapağındaki yazıları okumadan almam! Ama bu sefer bir ilk oldu. Nasılsa elimde var olan eseri, her halükarda okuyacağım dediğim için, eserin arkasında yazılanları okuma gereği görmeden okumaya başladım. Ve kadın olmak, bir kadın ve bir anne olarak benim en hassas olduğum bir nokta. Adeta kanayan yaram. Ne yaparsak yapalım, erkeklerin yaptığı en zor işlerin üstesinden dahi gelelim, yine de biz kadınlara kuşkuyla yaklaşılmasından muzdaribim. Bir noktaya kadar, karşı cinse hak da veriyorum. Tamam fıtratımız gereği, karşı cinsten daha zayıf ve kırılganız ama bu hakikatler hor görülmemiz için, sence ne derece yeterli! Galiba bu düşünceler ile yoğrulmuşken, bir de yazarın Nana karakteri üzerinden iğrençlikleri sorgulaması beni mahvetti. Bedenini satan, kendi acziyetini kocasına havale eden kadınlar yüzünden, hep bir varlığımızı kabul ettirme davasındayız. Hani klasikler evrenseldir, bütün insanlığa hitap etmektedir diyoruz ya, ben de genel olarak bütün kadınları ele alarak, kadınlar hakkında ilk etapta varılan yargılara değindim. Kitap hakkında yazılan diğer yorumların aksine, ders almak isteyen bir okurun ders alacağına dem vurdum. Ben de, senin incelemelerini okumaktan çok zevk alıyorum. Hele bazen cümlelerinde göze çarpan o ince dokundurmaların yok mu? Okurken istem dışı gülümsüyorum.
Sevgilerimle...