Gönderi

261 syf.
7/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Sineklerin Tanrısı
Sineklerin Tanrısı; bir atom savaşı sırasında, güvenli bir bölgeye götürülen kalabalık bir çocuk grubunun içinde olduğu uçağın düşürülmesi ile başlar. Uçak Pasifik'te küçük bir adaya düşer, pilot ve görevliler hayatlarını kaybeder. Issız bir mercan adasında, yaşları 6 ile 12 arasında olan çocuklar, başlarında birer koruyucu olmaksızın yalnız kalmışlardır. Kitap, bu çocukların kurtulma ve hayatta kalma serüvenlerini anlatır. Ne var ki, konu olarak çok benzediği Robert Ballantyne'ın Mercan Adası adlı romanından farklı olarak, çocuklar, ait oldukları İngiliz medeniyetinin küçük bir modelini oluşturamazlar. İlk başta demokrasi denemeleri ve kurallar, baskılardan uzak ve örnek bir düzen kurma isteği vardır; fakat çocuklar uygar insanın dahi kaçamadığı ilkel dürtülere yenik düşerler, adaya adım adım kaos hakim olur. Sineklerin Tanrısı ilk bakışta bir grup çocuğun ıssız bir adada hayatta kalma mücadelesini; temelde ise insanın doğasını çeşitli çatışmalar ve olaylar aracılığıyla anlatmayı amaçlayan bir kitaptır. Kitap son derece alegorik, sembollerle dolu olduğundan dikkatli incelenmesi gerekmektedir. Olaylar bir uçağın küçük bir adaya düşmesinin sonucudur. Ada, dış dünyadan izole olmanın bir sembolüdür; çoğu ütopyada ortak olan bu mekân seçimi, karakterleri dış dünyanın olumlu ve olumsuz tüm etkilerinden uzaklaştırarak iç dünyalarına bir yolculuk yapmalarını sağlar. Sadece mekân seçimiyle bile Golding, kitabında bir çeşit ütopyayı anlatacağının işaretini verir okuyucuya. Ayrıca, pilot ve benzer büyüklerin tamamı kaza sırasında ölmüştür. Bu da izolasyonun güçlenmesini, çocuklar için rehber ve koruyucu olacak figürlerin ortadan kalkmasını sağlar. Bildikleri her yerden ve her şeyden uzakta, başlarında bir otorite olmaksızın tek başlarına kalmıştır çocuklar. Bundan sonra yapacakları her şeyden tamamen kendilerinin sorumlu olduğunu gizlice vurgular yazar. Kitapta dört ana karakter vardır ve olaylar bu dört çocuktan ikisinin tanışması ile başlar. Bunlar Ralph ve Domuzcuk'tur. Ralph on iki yaşlarında, yaşına göre gelişmiş, sarışın ve çok güzel bir çocuktur. Babası Deniz Kuvvetlerinde binbaşı olduğu için, babasının onları bulacağı ve kurtulacağı umudu içindedir. Adada geçirecekleri zamanın son derece eğlenceli, tıpkı okudukları hikâyelerdeki gibi olacağına inanır. Çok zeki değildir, fakat güçlü ve güzel oluşu diğer çocukların gözünde onu ideal bir lider haline getirir. Domuzcuk ise, gerçek adını bilmediğimiz, daha aşağı bir sınıftan gelen, şişman ve gözlüklü bir çocuktur. Nefes darlığı problemi vardır. Fakat tüm bedensel kusurlarına ve takma adına rağmen, adadaki en zeki çocuktur Domuzcuk. Mantık ve sağduyunun sesidir, çocukları uyarır ve doğru yolu göstermeye çalışır. Ralph gibi hayaller kurmaz adadaki durumlarıyla ilgili; o gerçekçidir, eğer bir ateş yakılmazsa asla bulunamayacaklarını da o düşünür, birlikte hareket edilmesini de, yoksa ölene dek adada sıkışıp kalacaklardır. Ralph'in sudan çıkardığı kocaman bir deniz kabuğu, Domuzcuk'un önerisiyle önce bir boru olur ve diğer çocukları toplar; daha sonra da demokrasinin ve düşünce özgürlüğünün sembolü olur. Deniz kabuğunu elinde tutan kişi toplantıda söz sahibi olacaktır. Yapılan ilk toplantı sonucunda Ralph oy birliğiyle şef seçilir. Buna itiraz eden tek kişi, yine ana karakterlerden biri olan Jack'tir. Jack zayıf, çelimsiz, kızıl saçlı bir çocuktur. Tıpkı Ralph gibi Jack de doğuştan lider özelliklerine sahip bir çocuktur, fakat Ralph'te iyilik ağır basarken Jack kötülük ve zorbalığa eğilimlidir. Jack güce düşkün, zorbalık meraklısı, sorumsuz bir çocuktur. İnsanları aşağılar, korkutur, hatta ayrımcılık yapar. İlk ismi yerine soyadı ile çağrılmak ister çünkü bu onun için bir güç göstergesidir. Kilise korosunun başı olmasına rağmen erdem ve insanlık gibi değerlerden nasibini alamamıştır. Kitapta adının geçtiği ilk andan itibaren onun küçük bir tiran olduğu bellidir. Toplantıya kilise korosundaki çocukları yöneterek gelir Jack. Çocuklar o sıcakta kara şapkalar ve yerlere dek uzanan kara pelerinler giymiş, gümüş haçlar takmıştır, başlarındaki Jack düzenli yürüyüşü koruduğu gibi bitkin düşmüş çocukların oturmalarına dahi izin vermez. 2.Dünya Savaşı'nın William Golding üzerindeki etkisi bu sahnede çok net görülür; koro çocukları kostüm ve davranışlarıyla tıpkı bir Nazi ordusudur, Jack ise küçük bir Hitler. Zaman ilerledikçe Jack' in Hitler benzerliği artar; o da çelimsiz çocukların yaşamasını gereksiz görür, nedensizce zorbalık yapar, hatta liderliğini ilan ettiğinde, her konuşmasından sonra iki çocuğun mızraklarını havaya kaldırıp "Şef söyleyeceğini söyledi" demesini şart koşar. Hitler döneminde de bilindiği gibi, konuşmalardan sonra '' Heil Hitler'' demek zorunluydu. Küçükler tüm güçleriyle kendilerini oyuna verirken, barınakların yapılmasında çaba harcayanlar sadece Ralph ve diğer ana karakter Simon' dır. Simon ne küçük ne de büyüklere dâhil bir çocuktur aslında. Yaşına göre son derece olgun, bilge ve sessizdir, iyilikseverdir. Ufak tefek ve hastadır, ara sıra halüsinasyonlar görür. Bir bakıma bir aziz, bazı eleştirmenlere göre de Hz. İsa'nın bir yansımasıdır Simon, tamamen iyi ve doğru tek karakterdir. Sezgileriyle geleceği görebilir, Ralph'in evine döneceğini de, canavarın ne olduğunu da önceden beri bilmektedir. Olaylar ilerledikçe, çocukların masumiyetinin nasıl kaybolduğu net bir şekilde görülebilir. Jack kendini savunmak için çocuklara et yedirebilme arzusundan bahseder en başta. Ona bakılırsa, önemli olan şey tüm çocukların beslenmesidir. Fakat kendine bile itiraf edemediği gerçek amacı, tehlikeli oyunlar oynayıp savaşmak ve kan dökmektir. İnsanın temel dürtü ve arzuları arasında kan dökmenin olduğundan bahseder psikologlar; ve küçük bir çocuğun bile medeniyetin etkilerinden uzak kalınca kan dökmek istemesi bu fikri güçlendirir. Bir gece, dağın doruğuna ölü bir paraşütçü düşer, paraşütün ipleri takıldığı için rüzgârla şişer ve söner sürekli. Küçük çocuklar bunun korktukları canavar olduğuna emin olur. Kendi içinde de bir canavar gizleyen Jack, bu canavarın varlığına inanır ve silahlarını kuşanıp onu öldürmeye gider. Onunla giden şef Ralph'de canavarın varlığını inkâr edemez artık, delicesine kaçar dağın yamacından, bir daha da hiçbir çocuk gitmez dağa, ateşin kumsalda yakılması önerilse de uygulanamaz ve umut ateşi tamamen söner. Sadece Domuzcuk ve Simon reddeder dağdaki canavarı. İkisi de, canavardan değil insanlardan korkulması gerektiğini savunur ısrarla. Jack ve avcıları her domuz avladıklarında, adadaki canavara bir kurban sunmaya karar verirler. Bu sayede canavarı memnun etmeyi ve saldırmasını engellemeyi planlarlar, tıpkı ilkel kabilelerin eskiden beri yaptığı gibi. Avladıkları bir domuzun başını bir sopaya geçirir ve ormana yerleştirirler. Adada yürüyüş yapan Simon, bu başla karşılaşır. Domuzun başı kan ve sinek içindedir, öyle ki, sineklerin yoğunluğundan kafatası dahi gözükmez. Kitaba adını veren Sineklerin Tanrısı budur işte. İnsanların doğasındaki kötülük ve vahşeti, hastalığı simgeler bu tanrı, adayı ve tüm çocukları en korkunç biçimde baskı ve korkuyla yönetir. Tümüyle yalıtılmış, medeniyetin etkisinin olmadığı bir yerde yetişkinlerin vahşice davranmasını kimse inkâr etmez. Fakat birer melek, en saf ve en temiz varlıklar olarak görülen çocukların böyle davranmaları romanın yayınlandığı zamandan günümüze dek insanları dehşete düşürmüştür. İnsan doğasındaki karanlığın bastırılmadığında ne gibi felaketlere yol açacağını anlatan bu kitap, bir ilktir bu açıdan. Kadın, erkek, çocuk fark etmeksizin tüm insanların içinde hem iyilik, hem de kötülük vardır Golding'e göre. Dil, din, ırk veya sınıf bunu değiştiremez. En üstün görülen milletin fertleri bile, medeniyeti bir yana bıraktıklarında değme vahşilere taş çıkarabilir. Ve kurallar, yasaklar ancak belli bir yere kadar bunu engelleyebilir. Romanın en ilginç yanı da, mutlu sonla, bir kurtuluşla biter gibi görünmesine rağmen aslında kurtuluşun söz konusu olmamasıdır. Her ne kadar çocuklar adadan kurtulsalar da, savaş ve kıyımın hüküm sürdüğü topraklara geri döneceklerdir. Dış dünyada da, tıpkı adadaki gibi savaş devam etmektedir.Yine de Sineklerin Tanrısı tamamen kara bir roman değildir. Her zaman, küçük de olsa bir umut ışığı vardır ve olacaktır. En korkunç anda bile doğru yolu göstermeye çalışacak bir Simon, akıl verecek bir Domuzcuk, zorbalıklara boyun eğmeyen bir Ralph olacaktır. Önemli olan, yardım öneren ellere deniz kabuğunu uzatabilmek ve dinleyebilmektir. Yakılan ateşe bir odun daha atabilmektir. Sineklerin Tanrısı en hiddetli haliyle tehdit etse de, onun gerçek yüzünü görüp kazanma yolların aramak vazgeçilmez olmalıdır.
Sineklerin Tanrısı
Sineklerin TanrısıWilliam Golding · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202081,2bin okunma
··
389 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.