Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kimbilir kaç yüzyıl önce genç bir medrese talebesinin dudaklarından mırıltılarla dökülen, yükselip çınarın yaprakları arasına gizlenen ilahiyi başlatıverecek. "Sabahı beklemeyiniz dostum, geceden yola çıkınız. Olur ki uyuyakalırsmız. Sırtınızdaki çıkında ebedî gayenin dürülmüş azıkları varsa ne mutlu size. Gece serindir, yapraklardan süzülen yel gözlerinizdeki yaşları kuruturken ruhunuzda kâinatın derin sessizliğini taşıyarak sabaha doğru yürüyüp fecri başlatınız. Cemiyetin vahşî, zehirli bitkilerle dolu, her dalında uğursuz baykuşların mânâsız telkinler yaptığı sık ağaçlı ormanlarında çetin yolculukların başlangıcı için sabahı beklemeyiniz. Sabahı beklemek öğleni, öğleni beklemek akşamı beklemek gibi bir ruh gevşekliğini doğurur. Beynimizi tırmalayan zaruretleri mi hatırlatıyorsunuz. Evet hayatın zaruretleri ayaklarımıza dolanmış zincirlerdir ve ıstıraplarımıza çeşni katarlar. Fakat bu vahşi sahayı geçmek için hiçbir zaruret kâfi bir mazaret değildir. Ruhumuzu aldatmayalım, ebedî gayeye ihanet etmiş oluruz. Durduğumuz noktada inançlarımızın eskidiğini, yabancılaştığını hiç tecrübe etmediniz mi? En acı kayıp budur: Gerilemiş ruhların mütemadiyen tavizler vererek hayatla, zaruretle uyuşmaları.. Filozofun öğüdü bütün hayatımızda takip edeceğimiz en esaslı metottur: "Uzun yolu seçiniz..." Böyle yazmış aziz dost. Başını dergi sayfalarından kaldırıyor, duvarda sıralanan levhalara, büyüklerin resimlerine dalıyor...
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.