Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Irmağın kaynağı çok uzaklarda sisler arasında dikilen yüce dağlarda olmalı. Tepelerinden kar eksilmezmiş. Boğazın en ucundaki köye kadar minibüsle geldim. Dağ köylüleri ile yolculuk ettim. Ne düşündükleri belli olmayan, az konuşan, sakalları uzamış, boyunlarında lamba şişesi taşıyan köylüler. Irmak beni yakaladı. Bazan eğilip suyundan içtim, bazan belime kadar girip içinde dolaştım. Kendimi derin yarlara, çalvanlara, meşe yapraklan ile yarpuzların kokusuna bıraktım. Alabalıklar, toy kuşları ve çiğdemler gördüm. Sularda oynaşan ışıkları, bu ışıklar altında türlü renklerle parlayan çakıl taşlarını seyrettim. Yürüdüm. Daracık patikalardan, insan ayağı basmamış kumsallardan geçtim. Dağ keçileri ile karşılaştım, kaya güvercinlerinin vahşî, tedirgin, çırpıntılı kalkışlarına baktım. Irmağa ve Veysel'e teşekkür etmeliyim. Su yüzünü yüzüme tutuyor, gözlerimin pası alınıyor. Akşamı ve ırmağın şarkısını dinliyorum. Yıldızların nasıl eğilip yeryüzünü selâmladığını, yaban lâlelerinin boyun büküşünü, vakur kayaların sükûn içindeki hareketini. Bir kalbim olduğunu duyuyorum. Ağlıyor ve yalvarıyor. Lime lime olan bakışım bütünleşiyor. Bir su sineğinin pul kanatları üzerinde her şey bir anda ay-dınlanıveriyor. İçinde olması gereken bir şeyin kaybından hangi mağaraların ücrasına saklandığımı, oradan hiç çıkmamak üzre kendime dâvalar aradığımı anlıyorum. Herşeyi tamamlayacak olan o şey. Ancak onunla varolabilirim. Irmak bir başlangıç. Bir düş. Ama bir yol ve bir yoldaş. Ne tabiat parçası, ne çiftlik hayali. Ne kaçıp gitmek, ne ekip biçmek. Sefer de içimde, tahayyülüm de.
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.