Gönderi

Satranç Tahtası ve Sistem Hatası bölümlerinde, Bayan Elm karakterinin Nora’nın alter egosu olduğu hissiyatını güçlü bir şekilde duyarız. Bayan Elm karakteri kütüphaneye ve satranç tahtasına hapsolmuş bir karakterdir esasında. Nora’ya satrançla ilgili şunları söyler: “… Oyun bitene kadar hiçbir şey bitmiş değildir. Elinde tek bir piyon kalmış olsa bitmez. Bir tarafta tek bir piyon ve şah varken, karşı tarafın bütün taşları duruyor olsa da, oyun devam eder. Sen bir piyon olsan da –ki belki hepimiz öyleyiz- piyonun en sihirli taş olduğunu asla unutmamalısın. Ufacık ve sıradan bir şey gibi görünebilir ama öyle değildir. Çünkü hiçbir piyon piyondan ibaret değildir. Bütün piyonlar kozadan çıkmayı bekleyen birer vezirdir…” Böylece Nora’nın zihnine bir tohum atar ve kitabın finalinde o tohuma ne olacağını görürüz. Nora’nın önemli pişmanlıklarından biri yüzmeyi bırakmış olmasıdır. Yüzmenin kendi üzerinde yarattığı baskıdan kurtulmak için bıraktığını düşünürken bambaşka ve daha basit bir nedenden olduğunu anlayacaktır. Ayrıca başarısızlığı kabul etmenin özgürleştirici gücünü deneyimleyecektir. Hem satrançta hem de hayatta. Nora’nın yaşadığı korku dolu bir anın ardından, yalnızlık şu şekilde açıklanır: “…Ama saf doğanın (Thoreau’nun deyişiyle, ‘vahşilik merheminin’) ortasındayken, yalnızlık apayrı bir kişiliğe bürünüyordu. Başlı başına bir çeşit bağlantıya dönüşmüştü. Doğayla arasındaki bir bağlantıya. Kendisiyle kurduğu bağlantıya…” Nora pek çok şeyden özgürleştiği anda yaşama tutunma istencini ise şöyle açıklar: “…Sorun da buydu zaten. Ölümle burun burunayken yaşamak daha cazip geliyordu ve o an yaşamak daha cazip gelirken, Gece Yarısı Kütüphanesi’ne nasıl dönebilirdi ki? Başka bir kitabı deneyebilmek için, bir hayatta yalnızca korkması değil, hayal kırıklığına da uğraması gerekiyordu…”
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.