"Kitabımın sonuna geldim artık. Belki de akıllı okuyucularım aslında hikayemin çoktan bittiğine karar vererek onu ellerinden atmışlardır bile."
Ah! Ne kadar doğru bir söz...
Bir kitap, hem bu kadar dolu ve önemli hem de bu derece sıkıcı nasıl olur, aklım almıyor.
Yanlış anlaşılmasın, kesinlikle Orhan Pamuk'un yazarlığını tartışıyor değilim. Sadece naçizane okur fikirlerimi paylaşıyorum.
Tarzımı ve zevklerimi tanıyanlar bilir, zaten oldum olası Pamuk'un kitaplarını sevmem, ama o kadar dolu ve başarılı bir yazarı okumadan geçmem de doğru olmaz️ diye düşünürüm hep...
Pamuk'a ilk kez uluslararası tanınma fırsatını sağlayan Beyaz Kale; 17. yüzyılda yaşayan Venedikli bir köle ile Türk sahibi arasındaki ilişki üzerinden Doğu-Batı arasındaki kültürel benzerlikleri ve farklılıkları anlatıyor. Başta kölenin ağzından anlatılan eseri, sonlara doğru kimin anlattığına karar veremiyorsunuz.
Bir sürü kafa sesi içermesi ve cümlelerin sürekli -mış -miş diye bitirilmesi kitabın akıcılığını o kadar bozmuş ki satır arasında birbirinden farklı ve değerli onlarca esere yapılan göndermeler bile durumu kurtaramamış...
Kitabın yarısına geldiğimde, sahip ve köle arasında geçen konuşmaların, ikizler burcu olan bendenize kendi kafamın içinde yaptığım gelgitli tartışmaları (ikizler burcu olanlar veya ikizler burcu tanıdığı olanlar beni anladı) ve "Dövüş Kulübü" filmini anımsattığını farkettim.
Sonra sırf meraktan baktım ve bilin bakalım başka kim ikizler burcu? Orhan Pamuk! (Evet dünya çapında başarı sağlamış yazarımızın eserini burcuna göre değerlendirdim...)
Sonuç olarak kitabımızı ben sevmedim, sevemedim ve okurken çok sıkıldım.
Şimdi kendime 600 sayfalık bir Grange kitabı ödülü vermeye gidiyorum
Umarım sizler Beyaz Kale'yi severseniz