Gönderi

Müslümanların Aşırılıklarına Örnekler
İFRAT VE TEFRİT Fıkhî ayrılıklar, müminler arasında kardeşlik duygusunu zedelememeli ve aralarında olay çıkarmamalıdır. Ne var ki kimisi bu fer'i ihtilaflardan habbeyi kubbe yapmaktadırlar. İhtilafları harp çıkartacak düzeye getirenler aslında asıl hastalıklarını gizliyorlar. Birisi bana şöyle demişti: “İslâmîyet'in ilk yıllarında davet, katlden önce idi. Sonra bu durum nesh oldu. Artık şimdi davete ihtiyaç olmaksızın katl vardır...” Hadiseyi yanlış anlayan birisi idi. Bu sözüne delil olarak da bir kitabı gösterdi. Kitaptaki ibareler insanların yollarını kesip haksız yere masum halkı öldüren yol kesicinin öldürüleceğini ifade ediyordu. Hâlbuki kitaptaki ibarelerle onun anladığı anlam tamamiyle birbirlerinden farklı şeylerdi. Garip olan şu ki anormal tutum içinde olanlar içtimaî hizmetleri ve ahlâkî faziletleri ile değil, namaz esnasında ellerin nerede tutulacağı veya nasıl bağlanacağı gibi konuları gündeme getiren ve ihtilaf konusu yapanlardır. Kültürümüzün ikamesi ve saadetimizin temini için gayret gösterilmesi gerekirken aksine bu tip ihtilaflar, birçok garip Müslümanların dert ve sıkıntılarını örtbas etmekten başka bir şey kazandırmıyor. Müslümanlara bazı günahlarından dolayı kâfir demeyelim. Günün birinde, tembellikten dolayı namazı terk eden kişinin hükmü üzerinde konuşuluyordu. Verilen hüküm, o kişinin kâfir olup katledilmesi gerektiği ve ebediyen cehennemde kalacağı üzerinde yoğunlaşıyordu. Dedim ki: "Tembellikten dolayı namazı terk etmek gerçekten büyük günahtır. Fakat sizin verdiğiniz hüküm; namazın farziyetini inkâr edip terk eden kişiler için söz konusudur. Dinden olduğu kesin olan bir hükmü inkâr kişiyi dinden çıkarır, ama tembellik yapanlar dini kabul ediyorlar. Bu tip kişiler sadece günahkârdırlar.” İtiraz edince onlara şunu sordum: "Tembel kişinin Allah Teâlâ indinde bir garantisinin olmadığı, affedilmesinin veya yargılanmasının Cenab-ı Allah'a kaldığı hakkındaki sünen sahiplerinin hadisini niçin unutuyorsunuz?” Şirk hariç bu tür suçların Allah Teâlâ'nın affına mazhar olmasının mümkün olduğu, cumhurun görüşüdür. İnsanlara karşı yeri geldiği zaman, lütuf ve güzel nasihat sahibi olmamız lâzımdır. Onları topyekûn giyotine değil, mescide yöneltelim. Bir başka problemimiz kadın meselesidir. Gerçekten onu evin dört duvarı arasına hapsetmek ve cahil bırakmak insafsızlıktır, İslâmî nasları ona öğretmek, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker ve eğitim ameliyesinde ona da görev vermek durumundayız. Bir zaruret için dışarı çıktığı zaman elbette örtünecektir. Fikhî bilgileri kısır ve malûmatları az olanlar, Allah Teâlâ'nın rızasını kazanacağım derken İslâm'ın kadın için meşru kıldığı haklarını da ellerinden alıyorlar. Köylerin birinde şöyle bir olay cereyan eder: “Köyün muhtarı cami imamına, köye bir ziraat mühendisinin geldiğini ve köylülere bir seminer vereceğini haber vererek durumu mikrofonla köylülere duyurmasını söyler. İmam mikrofona doğru giderken bir genç atılır ve şöyle der: “Peygamberimiz kayıp bir şeyi mescitte aramaktan nehyetti. Bu mikrofon sadece namaza çağrı için kullanılır.” ve imamın mikrofonu almasını engeller. Münakaşa büyüyünce genç: “Benim cesedimi alır, mikrofonu alamazsınız.” der. Bu durum ile Peygamberimizin hadisi arasında kıyas yapılıp yapılamayacağını bir tarafa bırakalım gencin bu iş için canını ortaya koymasına ne demeli? Ortada olan bir hakikat vardır ki o da bu gençlere rehberlik yapılmasının ve âlimlerin bu hususta gençleri yetiştirip hazırlamasının gerekliliğidir .
Sayfa 99-101
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.