Mebus vardı, mebusçuk vardı. Mebuslar Özel Kalemi, mözel kalemi dinlemeden bakanlar, hatta Başbakan'ın odalarına giriveriyorlardı. Mebusçuklarsa, öteki-iş sahiplerinden hemen hemen farksız, girip girmemekte-çekimser, işlerini çokluk odacıların yardımıyla gördürmeye bakıyorlardı. Böyleleri saygılı birer gölge, yani "Mebusçuk”lardı. Bakanlar ya da Başbakan gelip geçerken, iş sahipleri gibi yerlere kadar saygıyla eğilerek selam duruyor, kazara göze ilişip de, "Nasılsın bakayım?" diye sorulmayı iltifatların en büyüğü sayıyorlardı ama, memleketlerine döndükleri zaman, en çok da şehrin en büyük içkili lokantasında kafayı bulunca, "Adnan'a dedim ki...", "Samed'e dedim ki...”lerle mangalda kül bırakmıyorlardı.