Şirinlik muskası taşırdım ama hayır, o gün başıma gelenleri, aynı günde okula kaydolmayı, kalacak yer bulmayı ve gündüz okulu aksatmayacak bir gece işi bulmayı şirinliğime bağlayamam. Olsa olsa gönlümden geçen “Rabbim! Kimsesiz olduğum bu şehirde Sen benim kimsem ol!“cümlesinin tecellisi idi. Öyle inanmıştım. Yatağıma uzandım. Şehirdeki ilk günüm bütün desenlerini zihnime nakşederken ağladım, ağladım, ağladım... Hüznüm ve sevincim yüreğimden, bedenimden, odadan, şehirden taşıyordu. Belki de bu yüzden İstanbul'u hüzünle sevincin birlikte yaşanması gereken bir şehir olarak düşünmüşümdür hep. Hani Haşim diyordu ya:
Melali anlamayan nesle aşina değiliz.
Bugün İstanbul benim için ekmek kadar, fikir kadar, iman kadar azizdir. Her bir rengi, her bir deseni, her bir tavrı ve edasıyla bir şehr-i azizdir:Yahya Kemal konuşur gibi:
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer
Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer...