Gönderi

556 syf.
·
Puan vermedi
·
16 günde okudu
Bu kitabı okumamın üzerinden uzun bir zaman geçmiş olsa da Gazap Üzümleri etkisini üzerimden bir nebze olsun azaltmadı. Belki içinde geçen tüm o olayların bir yerlerden tanıdık gelmesi, belki gerçeklik barındırması, belki de Steinbeck'in bunu ustaca yansıtabilmesinde yatıyordur sebep. Bu kadarını çok açıklayamasam da sanırım damağımda bıraktığı o farklı, eşsiz tadı yetersiz kalsa da birkaç kelimeyle açıklayabilirim. Öncelikle kendisinin daha 4 kitabını okusam da Steinbeck'in genel itibariyle kendi de bizzat şahit olduğu, çoğumuzca bilinen toplumsal olayların içinde bulunmuş harika bir gözlemci olduğunu söyleyebilirim. Onu tanımasak bile, o dönem insanlarının bakış açılarını, yaşadıklarını kitaplarına bu denli ince işleyebilmesi bize aslında çok fazla deneyim sahibi olduğunu, gözlerinin çok fazla olaya şahitlik ettiğini gösteriyor. Onun bakış açısı beni öyle etkiledi ki kitabın her sayfasında kendimi hep karakterlerin yerine koyarken buldum ve çok etkilendim. Toplumsal olguların insanları ne kadar çok etkilediğini bizzat gördüğümüzden, yaşadığımızdan okurken birçok duyguyla yanıp kavruldum. Kitap ilk başta kalın görünüp sizi korkutabilir fakat o maceranın içine bir daldığınızda okumaktan kendinizi alamadığınızı fark ediyorsunuz. Anlamlı alıntılarıyla, farklı birçok karakteriyle, yaşanan zorlukların gerçekliğinin üzüntüsüyle sizi bambaşka bir dünyaya götürüyor ve onu hissetmenizi sağlıyor. Konusundan azıcık bahsetmem gerekirse Gazap Üzümleri çoğumuzun aşina olduğu büyük buhran zamanında, ekonomik kriz yüzünden evinden, toprağından sürgün edilen bir ailenin yeni bir hayata göç etmeye başlamasının hikayesini anlatıyor bize. Koskoca bir ailenin yıllardır emek vererek kurduğu, etrafında bir sürü anılarını bıraktıkları evlerini, hayatlarını arkalarında bırakmalarını öyle bir anlatıyor ki sanki siz de o ailenin bir parçasısınız ve evinizi arkanızda bırakmışsınız gibi. Eski püskü bir araba, ellerindeki sayılı eşya, kalplerindeki bariz üzüntüyle yola dökülüyor geniş aile. Sonra uzun ve yer yer sancılı o yolculuk başlıyor. Yolda giderken bilmediklerine de şahit oluyor, hayatı farklı bir gözle görmeye başlıyorlar. Yeri geliyor insanların ne kadar kötü olabileceğinden, yeri geliyor yine birlik ve beraberliğin kötü şeylerin üstünü nasıl güzel örttüğünü görüyorlar. Bize de bu satırları okurken çok fazla tanıdık duygu bırakıyorlar. Öyle ki dünyaca aynı şeylerin farklı yansımalarına şahit olduğumuzu, sanki o günlerin bir benzerine yaklaştığımızı hissediyoruz. Neresinden bakarsanız bakın kendinizi bir şekilde buluyorsunuz o hikayede, hem onlara hem dünyanın haline üzülüyorsunuz ve bir şeylerin farkında oluyorsunuz. Hemen alıp okumanızı öneririm, zira bende çok farklı tatlar bırakan bu kitap kim bilir sizde nasıl farklı duygular bırakacaktır. Bu kitap dünyanın her kötü gününde okunup anlaşılmayı hak ediyor ve eminim ki sizin de kütüphanenize büyük ihtişamıyla yerleşip çok yakışacak. Son olarak kitapta açık ara benim en sevdiğim kısmı paylaşmak istiyorum. Birçok etkileyici alıntısı olsa da bu kısım her zaman benim favorim olacak. Benden Bize geçiş... “Topraktan atılan bir tek adam, bir tek aile. Batıya giden otoyolda ilerleyen şu paslı, gıcırtılı araba. Ben toprağımı kaybettim. Yalnızım, şaşkınım. Bir tek traktör gelip aldı benden toprağımı. Gece olunca o bir tek aile hendekte konaklıyor, derken yanına bir aile gelip duruyor, çadırlar kuruluyor. İki erkek yan yana çömeliyorlar, kadınlarla çocuklar da dinliyorlar. Ey değişimden nefret eden, devrimden korkanlar, işte düğüm noktası budur. Eğer çömelen iki adamı birbirinden uzak tutabilirseniz mesele kalmaz. Onların birbirinden nefret etmesini, korkmasını, kuşku duymasını sağlayabiliyor musunuz? Sizin ürktüğünüz şeyin çekirdeği budur işte! Döllenmiş hücredir, zigottur bu. Çünkü artık, ‘toprağımı kaybettim’ sözü değişmektedir. Bir hücre bölünmekte, o bölünmeden de sizin korktuğunuz şey doğmaktadır. ‘Toprağımızı kaybettik.’ Tehlike buradadır. Çünkü bir arada bulunan iki adam, asla tek başına bulunan iki adam kadar yalnız ve şaşkın değildir. Derken bu ilk ‘biz’ sözünden, bile daha tehlikeli başka bir şey doğar: ‘Bende biraz yiyecek var’ sözüne karşı ‘bende hiç yok.’ Eğer bunun sonucu, ‘bizde biraz yiyecek var’ olursa, hareket başladı demektir. Bir yön kazanmıştır hareket. Bu toprak, bu traktör bizim oluverir. Bir hendekte yan yana çömelmiş iki adam, bir küçük ateş, tek tencerede kaynayan biraz et, o sessiz, taş gözlü kadınlar, onların ardında da akıllarının anlayamadığı kelimeleri ruhlarıyla dinleyen çocuklar. Gece bastırıyor. Bebek nezle. Dur, şu battaniyeyi vereyim sana. Yündür. Annemin battaniyesiydi. Al da bebeğe ört. İşte bombalamak gereken şey budur. İşin başlangıcı burasıdır... ‘Ben’den ‘Biz’e geçiş.”
Gazap Üzümleri
Gazap ÜzümleriJohn Steinbeck · Sel Yayınları · 202035,9bin okunma
·
72 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.