Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

200 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Kierkegaard
Tanrı, erkek ve kadını yarattı. Bütün bu erkek ve kadınların her biri, kendine göre yüceydi ve herkes sevdiğinin yüceliği oranında yüceldi. Kendisini seven kimse, kendisinde yüceldi ve diğerlerini seven kimse, kendisini adaması yoluyla yüceldi; ancak Tanrı'yı seven kimse, herkesten daha yüce hale geldi. Herkes çabaladığı şeyin büyüklüğü ile orantılı olarak yüceldi; fakat tanrı için çabalayan herkesten daha yüceydi . Yüce olan kimse unutulmayacaktı. Çünkü bu dünyada, edebi yetenekleri ile katı kalpleri titreten şairler ve hatipler de vardı.Onlar, kahramanların yeteneklerinin hiçbirine sahip değildi; yalnızca onlara imrenir, hayran olur ve şiirleri, şarkıları ya da konuşmalarıyla insanların kapısını çalarak kahramanı, kör gözlere gösterir, sağır kulaklara duyurur, herkesin de kendisi gibi ona hayran olmasını isterdi. Şairler hep yüce olanları anlattı. Kendi gücünde yüce olan vardı.Kendi bilgeliğinde yüce olan vardı , kendi umudunda yüce olan vardı ve aşkta yüce olan vardı; ancak hepsinden yücesi ibrahim'di. Kierkegard İbrahim'i övmeyi seçti.Hz. İbrahim'in övgüye ihtiyacı yoktu.Hiçbir şeyi övülmek için yapmadı. Onu bizzat Tanrı övmüştü. Tevrat'ta da İncil'de de Kur'an'da da en güzel övgüler onundu. Ama yine de Kierkegard övmek için İbrahim'i seçti. Hz. İbrahim'in kıssası Kitab-ı Mukaddeste şöyle geçer. 'Tanrı İbrahim'i sınadı. İbrahim diye seslendi. buradayım! dedi. Tanrı, İshak' ı, çok sevdiğin biricik oğlunu al, Moriah bölgesine git! Burada sana göstereceğim Bir dağda oğlunu yakmalık kurban olarak sun" Bu emrin üzerine Hz İbrahim hiç tereddüt etmeden teslim oldu . Kierkegard da Onun Rabbine olan sevgisine, imanına , teslimiyetine hayrandı ve Johannes de Silentio takma adıyla yazdığı Korku ve Titreme kitabında Hz İbrahim'e olan hayranlığını anlattı. Kierkegard'ın özellikle Hz. İbrahim'i seçmesinin farklı sebepleri vardır.İlk sebep Onun, bu kıssada kendisini İbrahim'in yerine , terkettiği nişanlısı Regine'yi de kurban edilen ishak'ın yerine koymuş olmasıdır. Hz. İbrahim , Rabbine olan sevgisini ispat için yetmiş yıllık evlat hasretinin ardından kavuştuğu İshak'ı,kurban etmeye razı oldu.İbrahim'in imanı ve güveni, yalın inancın ötesindeydi. İman, Tanrının varlığına yalın biçimde inanmak değil, gerçekleştirilmeleri İnsanî açıdan olanaksız olsa bile, kişinin kalbini bağladığı şeyin mümkün olduğuna inanmaktı Bu yüzden İbrahim imkansıza inandı, Rabbinin merhametine sınırsızca güvendi. Akıl delil, iman bedel isterdi. İbrahim'de bıçağını çekti imanının bedelini ödedi. Bu güven, bu fedakarlık , bu ıstırap, O'na İshak'ı geri getirdi. Rabbi de ona sadece İshak'ı değil, onunla beraber insanlara önder olacak bir nesil de bahşetti. Çünkü O,almak için değil daha fazlasını vermek için isterdi. Kierkegard İbrahim'e hayrandı. O da Regine'sinden vazgeçti ve İbrahim'e hayranlığını "Eğer Onun gibi imanım olsaydı, ben de Regine'yle kalırdım" diyerek itiraf etti. Kierkegard'ın Hz. İbrahim'i seçmesinin ikinci sebebi ise imanın, aklın ötesinde olduğunu vurgulamaktı. Yaşadığı dönemi her şeyin çok ucuza satıldığı, hiçbir şeyin değerinin olmadığı bir dönem olarak değerlendirir Kierkegard. Kitab-ı Mukaddesin diliyle suyu şaraba çeviren imanın değil de , şarabı suya çeviren aklın yegâne ölçüt kabul edilmesinden rahatsızdır. Aslında onun karşı çıktığı şey, Hegelci felsefenin rayonelliğidir. Korku ve Titreme de buna karşı yazılmış bir reddiye niteliğindedir. Hegel felsefesinin bireyi değersizleştiren tutumuna karşı,bireyi , kendi varoluşunu gerçekleştirebilen önemli bir konuma yükseltir. Sadece aklın, Hz. İbrahim'in kıssasını anlamaya yetmeyeceğini söyler. İbrahim'e bunu yaptıran neydi sorusunu sorar.Eğer aklını ve mantığını dinleseydi bunu yapmazdı cevabını verir. Çünkü İshak onun oğlu ve soyunun devamıdır . Hz İbrahim bunu yapma gücünü akıldan değil, imanından almıştır ve bunu iman olmadan sadece akılla açıklamak mümkün değildir. İman, aklın kavrayabileceği bir hakikat değil akım sınırlarını aşan bir paradokstur. İman aklın ötesindedir.Akıl insanı imana yaklaştırır. Ancak imana ulaşmak için yeterli değildir. Akıl güzel bir rehberdir ama konu aşk olunca, iman olunca Mevlana'nın da dediği gibi akıl, çamura batmış eşeğe döner. Bu sebeple Hegel'in her şeyi akılla temellendirme felsefesine bağlı olan ve dünyevî aklın kıskacından çıkamamış birinin İbrahim'i imanın babası olarak görmeye hakkı yoktur. Çünkü akılla bakıldığında İbrahim sadece bir katildir. Varoluş felsefesinin önde gelen temsilcilerinden olan Kierkegard'a göre üç varoluş aşaması vardır . Bütün insanlar, bu üç aşamanın birinde yer alır . Estetik alan, varoluş aşamalarının en alt düzeyidir. Burada duyguların hakimiyeti vardır. Kişi bir hazzın arkasından daha büyük bir hazzın peşine düşer. Bu aşamada sadece an vardır. Hiçbir kutsalın veya değer yargsının önemi yoktur.Bu aşamanın tipik örneği Faust'tur. Estetik alanın bir üstündeki aşama etik alandır. Burada, insan davranışlarına yön veren, arzular değil ahlaki kurallar ve toplumun değer yargılarıdır. Bu aşamada akıl hakimdir ve bireye doğru olanı telkin eder. Varoluşunu gerçekleştiren İnsanın varabileceği en üst aşama ise dinî alandır ve bu alan aklın sınırlarının ötesindedir. Burada hakim olan imandır. Bireyin toplumla değil Tanrıyla ilişkisi söz konusudur. Kierkegard korku ve titremede trajik kahramanlardan ve iman şövalyelerinden bahseder. Trajik kahraman etik alanın, iman şövalyesi dinî alanın kahramanıdır.Her ikisi de etik olanın dışına çıkmış ve ahlâkî ilkelere aykırı hareket etmiştir.Kierkegard'ın Trajik kahraman için verdiği örneklerden biri, ülkesinin yararına olacağı için kızını kurban etmeye razı olan Agamenon'dur. Normal şartlarda, evladını öldürmek etik kurallara terstir ve bunu yapan katil olur. Ancak Agamenon'un toplum nezdinde aklanmasını sağlayacak önemli bir gerekçesi vardır. Ülkesinin menfaati, kızının kurban edilmesini gerektirmektedir.Böylece, kızını kurban etmeye razı olan Agamenon, toplumun gözünde artık bir katil değil, bir kahraman olmuştur. Daha yüksek bir gaye için etik olanı terkeden trajik bir kahraman. Tıpkı çocuklarını, ülkesini savunmak için yalnız bırakmak zorunda kalan baba gibi . Bir de iman şövalyeleri vardır. Onlar Tanrı'nın emriyle, içinde bulundukları toplumun değer yargılarının dışına çıkmak zorunda kalmışlardır. Böylece varoluşun en üst aşaması gerçekleşmiş ve etik olan teolojik olarak askıya alınmıştır. Kierkegard'ın iman şövalyesi, Rabbinin rızası için bıçağı çok sevdiği oğlunun boynuna dayayan Hz. İbrahim'dir. O bir kahramandır artık .Trajik kahraman'dan farkı ise,onu, insanların nezdinde aklayacak bir gerekçesinin olmayışıdır. İman şövalyelerinin tek bir gerekçeleri vardır: Tanrı'nın rızası. Ancak bu, insanların anlayabileceği bir gerçekçe değildir. Bu yüzden davranışının nedenini açıklayamadı İbrahim. Tanrı'nın önünde yalnızdı ve artık imanın dilini konuşuyordu.Akıl, bu dili anlayacak kapasitede değildi. İbrahim sustu, zaten konuşsa da Onu anlayabilen biri çıkmayacaktı. Salt akılla bakıldığında, evladını katleden bir cani gibi görünen İbrahim, iman penceresinden bakıldığında artık bir iman şövalyesidir.Yani, Etik, İbrahim’i bir katil olarak görse bile, inanç onu bir kahraman, bir peygamber yapmıştır. İman şövalyesi olmak öyle kolay değildir.Dışsal dünyada çalışana da çalışmayana da ekmek vardır. Hatta bazen çalışmayan daha çok alır.Yağmur kurak toprağa da düşer verimli toprağa da. Adı ister Alaattin olsun ister Nurettin, yüzük kimde ise cin ona hizmet eder . Ama iş maneviyata gelince öyle değildir. Orada sadece çalışana ekmek , fedakarlık yapana mükafat vardır. Dışsal dünyada sahte kahramanlar çoktur. Ama ruhsal dünyada, sadece ıstırabı sonuna kadar yaşayan, Rabbine teslimiyetin ve O'nun merhametine güvenin zirvesine ulaşan hedefe varır .Hz. İbrahim gibi, bıçağı çeken İshak'ı alır ve iman şövalyesi olmayı ancak o zaman hakeder. Kierkegard İshak dedi biz İsmail, O, Kitabı Mukaddes dedi, biz Kur'an-ı Kerim , O, iman şövalyesi dedi, biz Halilürrahman .. Ne denirse densin, konu İbrahim olunca, aynılıklar, ayrılıklardan çoktur. Çünkü Onun imanı, teslimiyeti, ıstırabı, evladına olan sevgisi, Rabbine olan aşkı, fedakarlığı bütün dinlerde ve bütün dillerde ortaktır. Belki de bu yüzden, böyle bir adanmışlığın hayran olunası hikayesini, hayran olunası şekilde anlatan 'Korku ve Titreme' kitabı hangi dinden olursa olsun, her okuyanın takdirini kazanmayı sonunda kadar hak etmiştir.
Korku ve Titreme
Korku ve TitremeSoren Kierkegaard · Araf Yayınları · 20131,701 okunma
··
7,3bin görüntüleme
L. G. okurunun profil resmi
Hz. İbrâhim oğluna, yavrucuğum seni rüyamda kurban ettiğimi gördüm dedi. Oğlu, sana buyrulanı yap beni Sabredenlerden bulacaksın. Teslimiyet.....
Hülya okurunun profil resmi
Kierkegaard 'ın uykularını kaçıran bir teslimiyet...
L. G. okurunun profil resmi
حسبنا الله نعم الوكبل Hz. İsmail'in tevekkül , teslimiyet ve samimiyetini Allah'a adanmışlığını Hz. İbrahim'in çocuğu ile imtihanını Şimdi FİLİSTİN'li kardeşlerimizde görmekteyiz.
Hasan Metin okurunun profil resmi
Keyifle okudum teşekkür ediyorum güzel bir paylaşım
Hülya okurunun profil resmi
Hasan Metin
Hasan Metin
Ben teşekkür ederim 🙏
L. G. okurunun profil resmi
Hz İbrahim ve teslimiyeti ancak bu kadar güzel anlatılabilir Uykularimizi kaçıracak derece de bir iman Ve Hz İbrahim olabilmek ne kadar zor İnsan empati kurmaya korkanken Hz İbrahim olmaya çalışmak Mükemmel yorum ve yazı için teşekkür ederim
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.