Birano
Hewal û hogirno
Şeven bê azadî, bê jîn, bê kulilk, bê wexwarin
Dijwar in.
Di dile merivan de çengal in.
Di çiksayiya şevên Diyarbekirê de
Ji zindanên xwe li
Heyv û stêrken me binêrin
Ew, yarên me yên hezar salan
Dosten me yên zindanan in.
Ordular saldırganlığı körüklemek için cinsel dürtüden yararlanır. Ordu cinsel dürtüleri tavan yapan genç erkekleri toplar. Askerlerin cinsel ilişkiye girerek tüm o basıncı azaltma fırsatlarını sınırlayarak gerilimin içlerinde birikmesine neden olur. Daha sonra bu birikmiş basıncı yeniden yönlendirir ve bu basıncın askeri saldırganlık olarak dışavurumunu sağlar. Buhar makineleri de tam olarak bu yöntemle çalışır. Buharı kapalı bir kazana hapsedersiniz. Buhar gittikçe daha çok basınç biriktirir ve vanayı açıp basıncı önceden belirlenmiş bir yönde tahliye ettiğini de amacınıza ulaşmış olursunuz. Bu benzetme sadece ordular için geçerli değildir, gündelik hayatta pek çok sebeple içimiz sıkıştığında biraz "deşarj olmazsak" patlayacağımızdan bahsederiz.
O yalnız kendisinin kölesiydi. Bu,güçlü benmerkezciliğe sahip olanlar için doğaldı ama bir başkasının kölesi olmak onu korkutuyor,çılgına çeviriyordu. Aşkın tatlı köleleği hiç bilmediği bir şeydi.
"Edebiyatın gelişmek için özgürlüğe ihtiyacı vardır" dedi başını sallayarak. "Ermeni edebiyatını geliştirmek için pek fazla özgürlüğümüz olamadı ki..."
"Hainlik... bir kelime yalnızca. İki prens sadece birinin oturacağı bir sandalye uğruna dövüştüğü vakit, büyük lordlar da halktan insanlar da bir seçim yapmak zorunda kalır. Savaş sona erdiğinde, muzafferler sadık ve haklı tarafmış gibi selamlanırken mağluplar ebediyen isyancı ve hain olarak bilinirler. Benim kaderim de bu."
Ey insan! Bu kitabı sana ithaf ediyorum. Başının üstünden büyük bir rüzgâr geçiyor. Yalancı bir fecirle başlayan asır kararıyor ve sana tek ümit ışığı olarak en kudretli kaynağı uranyum'da değil, senin ruhunda sıkışmış maddeden koparak çıkardığın korkunç tahrip aletinin patlayışından yükselecek alevi bekletiyor. Ey bahtsız! Tarihinin hiçbir
İnsanın hayvanlığını medenileştirdiği kadar medeniyetini de hayvanlaştıran bu çağda, beş asır tek ayağı üstünde topalladıktan sonra, yirminci asrın her biri iflas eden büyük ihtilalleri ve dünya harpleriyle yıkılmak üzere olduğunu gösteriyor. Yirminci asrın yalnız spiritualist' filozoflarında değil, tabiat âlemlerinde de tabiatı aşan metafizik prensiplere ve Allah'a doğru bir yöneliş görüyoruz. En büyük zekâlarda, artık iki ayağını da yere basan yeni bir dünya hasreti doğduğu seziliyor.
Ev pirtûk bi spoîlerekî destpê dike. Nivîskar dawîya pirtûkê serî da nîşanê me dide û pey re serboriya kesayetên pirtûkê dide ber çav. Kesên romanê me ye sereke Baz û Kevok in û li gel wan Jîr, Rênas û Mader jî pirtûka de kesayetên girîng in. Mekân nav Welatê Mezin û Welatê Çiyayan de derbas dibin û her Kurd dizane ku ev biwêj tenê çi wateyî :)
Baz serê pirtûk e de zabitekî Welatê Mezin e û mirovek gelek serkeftî ye. Dîtina wî ya Kevokê saya vê tiştê diqewime.
Kevok û Baz jî li zanîngeha dixwînin û hevdu pir hez dikin. Lê belê Baz jiyana xwe ne kêfxweş ê û ew jî weke Kevokê ji ber zilm a Welatê Mezin dûre welatê xwe ketine. Zulm û zordarîya hatîye ser miletê wan wê wan têxe nava şerek e gelek dijwar û wê bibe sedema hilweşandina jiyana wan.
Pirtûk her çiqas mijarek gelek teybet hildabe dest û bi zimanekî zelal û şîîrî hatibe nivîsîn jî çend cihên pirtûkê de bêhna xwendeyan teng dike. Lê fikra min her Kurd weke pirtûkên Mehmed Uzun ên dinê divê vê pirtûkê jî bi teqez bixwîne.
Ma tu dikarî, bi zorê, rûyê bayeki gur bi dereke din ve badî, an jî şevê bikî roj, dora wan biguherînî, ster û heyvê biqulibînî ser tave? Ruhê însanan jî weha ye. Ruh, bi zorê, terbîye nabin..."
"lê ev însanên vi welati dixwazin mina xwe bimînin, bi reh û rêçên xwe, bi tarix a huwiyeta xwe bijîn, ne tişteki din, ne daxwazeke din. Ma ev daxwazeke gelekî mezin e?"
Doğal olandan zevk almanın en iyi yolu yapaylıktır. Orada yaşamadığım için bu geniş tarlalardan hoşlanıyorum. Kısıtlamalar altında hiç yaşamayan biri, özgürlüğü bilemez.
Uygarlık, doğadaki eğitimdir. Yapaylık, doğal olanı anlamanın yoludur. Yine de hiçbir zaman yapayı, doğalın yerine koymamalıyız. Üstün insan ruhunun doğal durumunu oluşturan, doğal olanla yapay arasındaki uyumdur.