Gönderi

-Oğlum “Kâmyâr”a- Bu şiiri sana söylüyorum susamış bir yaz gün batımında başlangıcın bu uğursuz yarı yolunda bitimsiz bu acının köhne mezarında bu sana son ninnimdir yavrucağım senin beşiğinin yanında salınır belki bir gün bu yaban çığlığım gençliğinin göklerinde yankılanır bırak benim avare gölgem senin gölgenden uzak ve ayrı kalsın bir gün kavuşuruz ve o gün varsa aramızda sadece tanrı kalsın yaslamışım karanlık bir kapıya acıdan kıvrılan alnımı umutla sürüyorum bu açık kapıya ince ve soğuk parmağımı arsızlıkla damgalanan boş kinayelere gülen bendim kendi varlığımın sesi olayım istedim yazık ki “kadın”dım senin suçsuz bakışların bir gün bu başlangıçsız kitaba kayar görürsün zamanın köklü isyanı tüm şarkıların yüreğinde açar burda yıldızlar hep sönüktür burda meleklerin tümü ağlarlar burda Meryem çiçekleri çöl dikeninden değersiz açarlar burda yalan, arsızlık ve riyakârlığın devi oturmuş tüm yol ağızlarında uyanmanın aydınlık sabahından bir ışık görmüyorum gökyüzünün karanlığında bırak gözlerimi yeniden doldurup taşırsın çiy taneleri kendimden uzaklaştım ta ki indireyim Meryem’in sili suratından perdeleri iyi ad kıyılarından kopmuşum göğsümde fırtına yıldızı var ne yazık öfkemin alevleri hapishane karanlığında kanatlanır göz boyayan zahitlerle bilinsin bu annenin kolay sürmeyecek kavgasıdır tatlı yavrum benimle senin kentin nice yıllardır şeytan yuvasıdır bir gün gelir hasret dolu bakışların bu hüzünlü şarkılara kayar benim anam oydu diyerek beni sözcüklerin arasında arar. Furuğ Ferruhzad
·
73 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.