Gönderi

Bir Batılı Bilginin İslâm'ın Yayılışı Hakkında Değerlendirmesi
«Bir çokları, İslâm zaferinin niçin bu hızlı ve bütünlük içinde gerçekleştiği sorusuna yanıt aramıştır. Niçin milyonlarca insan İslâm dinini benimsemiş olduğu halde, İslâm'dan dönen pek olmamıştır? Niçin Hristiyanlığı benimseyen bir tek Müslümana karşılık binlerce Hristiyan, Müslüman Müslüman olmaktadır? Bazıları İslâm'ın o ilk taşkın zaferini Kılıç teziyle açıklamağa çalıştılar. Bunlar Caryle'ın özlü yanıtını unutuyorlar, haydi siz de kılıcınıza davranın, bakalım olacak mı? İnsanları, sizin için canlarını vermeye razı edebilmeniz, önce onların kalplerini kazanmış olmanızı gerektirir; tıpkı ilk İslâm fatihlerinin, Allah yolunda canlarını ortaya koymalarının, inançlarını hayatlarından üstün tutmalarını gerektirdiği gibi. Bazıları da, Ona bağlananların coşkusuna yeterli bir neden olarak, dinin düşük düzeyli ahlakî içeriğini, vaadettiği şehevî cenneti ileri sürüyorlar. Fakat bütün bunların bir an için doğru olduğunu düşünsek bile, bu nedenlerin, doğru ve soylu olanın peşinde bizimle aynı umutları ve aynı istemleri taşıyan milyonlarca insan kalbini kazanmaya yeteceğini söylemek, düpedüz insanlığa kara çalmaktır. Hiç bir din, tanıdığı şehvet serbestisi ve tensel vaadlerin gücüyle, ruhlar üzerinde sürekli bir egemenlik kuramamıştır. Bu noktada hemen, İslâm'ın gerçek bir düşmanla karşılaşmadığı; Hristiyanlık ve Yahudiliğin yıpranmış biçimleri karşısındaki zaferinin de ilerleyen bir inanç olarak onun gücünü değerlendirmede geçerli bir ölçü olmadığı ve gerçekte, İslâm'ın, önünde karşı koyan ciddi bir güç bulunmadığı için kolayca yayıldığı yolundaki düşünceler ileri sürülür. Bütün bunlar, elbette ki yeni bir inancın yayılmasında yardımcı etkenler olmuşlardır; fakat hiçbir zaman onun zaferini açıklamaya yetecek nedenler olarak gösterilemezler. «Bütün bu etkenlerin yanında dinin kendisi, nedense değerlendirmelerin dışında tutulmaktadır. Oysa hiç kuşkusuz, zaferinin başlıca nedeni, İslâm'ın bizzat kendisidir... İslâm, daha ilk yıllarında sadece Arabistan, Suriye, İran, Mısır, Kuzey Afrika ve İspanya uluslarınca benimsenmekle kalmamış, doğduğu günden bu yana, İspanya dışında hiç bir yerde grup üstünlüğünü yitirmeksizin, yayılmasını sürdürmüştür. Çok yakın zamanlarda İslâm, büyük ve hızla genişleyen dalgalar halinde Afrika'da yayılmaya başlamıştır. İslâm'ın ilk hızlı yayılma sürecini etkileyen karmaşık nedenlerin varlığı belirtilmekle birlikte, İslâm'ın sürekliliği çoğu zaman gözden kaçırılmaktadır. Sürekli ve kalıcı bir biçimde yayılıp, yeryüzünün büyük bir bölümünde hâlâ egemen olmasını sağlayan etkenleri, İslâm'ın kendi özünde aramak gerekir. Batı düşüncesine eğilimli kimseler, İslâm'ın canlı niteliklerini anlatmakta, onun içe işleyen yanını bulmakta çoğu zaman güçlük çekmişlerdir. Oysa İslâm, her zaman inananların ruhunda dinmez bir coşku ve bağlılık uyandırmış, şehitleri, yoluna can koyanları, uğruna ölüme gülerek giden serdengeçtileri olan bir din olagelmiştir. İslâm'ın bu yanını, ebedi mutluluk vaadi ile açıklamak, gerçeğin yanında sönük ve yetersiz kalmaktadır. İslâm'ın gerçek şehitleri, tıpkı ilk Hristiyanlar gibi, sadece cenneti kazanmak için ölüme atılmış olamazlar. Öğretinin vâdettiği cennete duyulan özlem, dinin ta yürekten benimsenmiş olmasının doğal sonuçlarından biridir sadece. İslâm'ın, insanlara cennet sevgisi esinlemiş olması, herşeyden önce onun yüreklerde kökleştirdiği, kendi özüne ilişkin imanın derinliğini gösterir» (136). (136) Stanley Lane-poole, Study in a Mosque, pp. 86-9
Sayfa 57-58
·
85 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.