Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

752 syf.
9/10 puan verdi
·
18 günde okudu
Ah be Kenancığım...
Anlatmaya neresinden başlasam bilemiyorum. İnsanın içine oturan, nefesini kesen bir roman. İlk bakışta bir aşk romanı. Konu ilerledikçe işin rengi değişiyor, dönem romanı oluveriyor. Türkiye'nin 1959 ve 1960'ını anlatıyor Türkali. Ülke siyasetindeki sıkıntılar bir yandan, başkahramanımız Kenan'ın sıkıntıları bir yandan, sanki bir paralellik içinde anlatılıyor. Ülkede demokrasi ne kadar sallantıdaysa Kenan da o kadar sallantıda. Kimi sevdiğine karar verememesi, bir ona bir buna yakınlaşması; bir yanının küçük burjuva duyarlılığıyla hareket etmesi, diğer yanının üniversite gençliğiyle birlikte hürriyet diye isyan etmesi; her şeyi ikircikli Kenan'ın. Kendi içerisinde yaşadığı çatışma öyle başarılı yansıtılmış ki kitabı okurken bir yandan Kenan'a çok kızıyor, diğer yandan acıyorsunuz. Vedat Türkali o gerçekliği, dönemin olaylarını çok başarılı bir biçimde yansıtmış. Kenan korkar. Bazen polisten bazen Nermin, Rasim, Günsel, herkesten korkar. Alıngandır, sinirlidir, ezikliği olan bir insandır. Çabuk parlar, çabuk söner. Ne istediğini kendisi de bilmez. Kendisi de kabul eder, bencildir. Hep kendini düşünür görünür. Bu uğurda yeri gelir ailesine karşı çok acımasız olur. Aslında Kenan kendinden de nefret eder. Düştüğü durumdan zaman zaman memnun değildir. Bazen kendi kendine hakaret, beddua eder. Ailesine karşı acımasızlığını da son sahnelerde daha da ileri götürür ve bir nevi sonunu da hazırlar. Kitabın adı gibi, bir gün gerçekten tek başına kalacak mıdır onu da okuyanlar görsün, biz söylemeyelim. Karakter öyle başarılı çizilmiş ki bana göre konuyu da gölgede bırakmış. Karakter kadar başarılı bir detay da yazarın anlatım tekniği. Bilinç akışı ve iç monolog teknikleri öyle başarılı ki romanı okurken sanki bir sahneyi yaşıyormuşsunuz hissi uyandırıyor. Anlatıma sanki bir film havası katıyor. Bunda Fethi Naci'nin de dediği gibi Vedat Türkali'nin uzun yıllar senaryo yazarlığı yapmasının da etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu konuda Fethi Naci şöyle diyor: ''Birçok sahneyi filme alınıyormuş gibi tasarlayıp yazdığı belli. Sanki sözcüklerle değil de zaman zaman görüntülerle kuruyor romanını. Bunun için biz de birçok sahneyi bütün canlılığıyla görebiliyoruz. Sözcüklerden, cümlelerden yaşayan hayata böylesine kolaylıkla geçişi sağlamak, çok az romancımızın ulaşabileceği bir başarıdır.'' Yine anlatım tekniğine bağlı olarak yazar, anlatıcı konusunda oldukça esnektir. Üçüncü kişi ağzından olaylar anlatılırken birdenbire birinci kişi, yani ben merkezli anlatıma döner. Karakter sanki kendi kendine konuşur gibi bir hava yaratılır. Daldan dala atlamalar, karakterin düzensiz olarak akan ve bize yansıtılan duyguları, yani bilinç akışı çok başarılıdır. Romanla ilgili tek eleştirim, hemen hemen 500 sayfalık bölümde genel olarak olayların tekdüze ilerlemesi ve ana karakterler etrafında sıkışması. Romanda aksiyon adeta son 250 sayfaya sıkışmış gibi. Bu sebeple haddim olmayarak 1 puan eksik verdim. ''İstanbul'u İstanbul yapan sonbahar günlerinden'' birinde başlayan roman, 27 Mayıs 1960'tan, darbeden bir gün önce sona erer. Demokrasi darbeye, Kenan ise Günsel'e yenik düşmüştür desek yanlış olmaz sanırım. Romanı mümkün olduğunca içeriğe girmeden, tat kaçırmadan değerlendirmeye, daha çok teknik detaylar üzerinde durmaya çalıştım.
Bir Gün Tek Başına
Bir Gün Tek BaşınaVedat Türkali · Ayrıntı Yayınları · 20195,2bin okunma
··
4.223 görüntüleme
fazi okurunun profil resmi
Bilinç akışı tekniğinin en iyilerinden. Ah be Kenan diyerek bitirdik çoğumuz. Yeri çok ayrı...
Bu yorum görüntülenemiyor
Ayşegül Saraçoğlu okurunun profil resmi
Okuduğum en iyi eleştiri kutluyorum.
Onur Biçer okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.