Gönderi

288 syf.
·
Puan vermedi
Sesiz Ev
Kitapta yazarımızın dağılmakta olan bir aile üzerinden dönemin Türkiye'sindeki siyasi çatışmaları ve modernleşme tarihini ortaya koyduğunu görmekteyiz. Kitabı ilginç kılan şey ise post modern bir tutumla iç bakış tekniğinin kullanılmış olmasıdır. Kitap otuz iki bölümden oluşmaktadır. Ve her bölümde, bir karakterin bakış açısıyla, birinci kişi ağzından anlatılmaktadır. Bu durum ise karakterlere tarafsız bir şekilde bakmamızı ve psikolojik olarak iç dünyalarına inmemizi kolaylaştırmıştır. Yazarımızın bir röportajındaki şu sözlerinden kitabın esin kaynağının kendi özel hayatındaki yansımalar olduğu anlıyoruz, “Dedem yüzyıl başında hukuk okumak için Berlin’e gidiyor. Gitmeden önce anneannem Nikfal ile nişanlıyorlar onu. Dedem de, Berlin'de hukuk okurken, İstanbul'daki nişanlısına pek çok mektup yazıyor. Bu mektupların havası biraz Selâhattin Bey'in Fatma'ya ders vermesine benziyor... Anneannemin tepkisinin ise ilgisizlik ve "günah, yasak" çevresinde dolandığını biliyorum... Aralarındaki mutsuz ilişkiyi hayal edince, Sessiz Ev'i kurmaya başlamış oldum.” . Kitapta her şey cennet hisarda ki sesiz bir evde başlamaktadır. Bu sesiz evin sakinleri ise Fatma babaanne ve Cüce Recep’tir. Fatma babaanne, doksan yaşlarında hasta ve huysuz sevdiği bir çok kişiyi kaybetmiş, eşi Selahattin bey yüzünden genç yaşta hiç bilmediği topraklara sürülmüş ve bu yüzden hayatı mütemadiyen bekleyişler ve özleyişlerle geçmiş bir kadındır. Eşi Selahattin bey ise idealist bir doktordur. İstanbul'daki siyasi hayatında başarısız olması nedeniyle dönemin siyasi şartları içinde Gebze'de ki Cennet hisar kasabasına sürülmüştür. Siyasi hayatındaki düş kırıklarını gidermek için kendi değimiyle “Doğu ve batı arasında köprü olacak !” bir ansiklopedi yazmaya koyulmuştur. Hayata pozitivist bakan bilgili bir insandır. Bu yüzden kendisinden farklı düşünen gelenekçi bir anlayışa sahip eşi Fatma’ya sürekli ders verme çabasında olmuştur. Ama Fatma babaanne kendi öğretilerine ters olduğu için hiçbir zaman bunları kabul etmemiştir. Selahattin bey öldükten sonra bile hayatını bu idealist ve pozitivist çerçevede şekilendirdiği için ona kin duymakta belki de bu yaşta bu kadar yalnız oluşunun ve sesiz bir evde bulunuşunun sebebini eşine bağlamaktadır. Cüce Recep ise ömrünü konakta babaanneye hizmet ederek geçirmiş, Cüce oluşundan dolayı sabahları pek dışarı çıkmayan, akşamları çıktığında ise kahvede vakit geçiren biridir. Kitapta Fatma babaanne Recep’ten bahsederken hep olumsuz imgeler kullanmıştır, bunun sebebi ise Recep’in Selahattin beyin gayrimeşru çocuğu olmasından dolayıdır. Fatma babaannenin hayattaki tek varlığı üç torunudur “ Faruk, Nilgün ve Metin”. Bu üç torun her yaz gelip babaannelerinin yanında bir süre kalmaktadırlar. Aslında kitapta ki olay üç torunun babaanneyle geçirdikleri son yazdır. Babaannenin en büyük torunu olan Faruk üniversitede tarih hocasıdır. Evlenmiş ve boşanmıştır. Bu dertlerini unutmak içinde sürekli içki içen birisidir. O yaz Cennet hisarın tarihi güzelliklerini araştırmakla meşguldür. Nilgün ise üniversitede sosyoloji okumaktadır. Seksenler dönemi Türkiye'sinde üniversitede okuyan bir çok genç gibi kendi kimliğini bulamaya çalışırken “solcu” denilen tarafa dahil olmuş, ve devrimci bir kafayla düşünmeye başlamıştır. Ama o yaz kasaba da kendine aşık bir çocukluk arkadaşının olduğundan habersizdir. Bu kişi hasandır! Hasan ise Recep’in yeğenidir. Nilgün’ünle zıt düşünce tarzlarına sahiplerdir. En küçük torun Metin’e gelecek olursak lise ikiye giden, Amerika’ya gidip zengin olmaya hayali kuran bir çocuktur. Konağa girdiklerinde Fatma babaanne onları heyecanla karşılar ama beklediği ilgiyi göremez. Ertesi gün baba ve annelerinin mezarlarında da aynı şey olur, ilgisizlerdir! Bu durum babaannenin canını çok sıkar. Metin kasabada çocukluk arkadaşlarıyla buluştuğun da Ceylin’le tanışır ve aşık olur. Bunu sarhoşken Ceylin'e itiraf ettiğinde Ceylin onu ciddiye almaz. Bu mesele burada kapanırken, Nilgün’ ise hayatında Hasan ile uğraşmaktadır. Hasan’ın arkadaşları “komünist” bir kıza aşık olduğunu öğrendiklerinle, Nilgün’e zarar vermeye karar verirler. Hasan da bunu öğrenince Nilgün’e haber vermek için yanına gider ama Nilgün Hasan’ı ciddiye almaz. Hasan buna çok sinirlenir ve Nilgün'ü darp eder. Her tarafı yara bere içinde konağa giden Nilgün’e herkes çok şaşırır. Ve üç kardeş kasabadan gitme kararı alırlar. Ertesi sabah gitmeye hazırlandıkları sırada Nilgün Düşüp bayılır. Hasan’ın darbeleri sonu beyin kanaması geçirmiştir. Konağın üst katında olan babaanne her şeyden habersiz torunlarının vedalaşmak için gelmelerini beklemektedir. Birkaç kere alt kata seslenir ama ses gelmez. Konağın kapısından eczacı hanım girer ve koşturarak içeri girer. Birkaç dakika sonra ağlayarak dışarı çıkar. O an Fatma babaanne kötü bir şey olduğunu hisseder. Maziye gider, eski hatıralarına. Eskiden de çok üzüldüğü ve elinden gelen bir şey olmadığı zamanlarda annesinin de öğrettiği gibi yine kitaplara sığınır. Hayatta maddi olarak sığınağı “sesiz bir evken”, manevi olarak sığınağı kitaplarıdır. Ve kitap şu cümleyle biter “Hayata, o bir seferlik araba yolculuğuna, bitince yeniden başlayamazsın, ama elinde bir kitap varsa, ne kadar karışık ve anlaşılmaz olursa olsun o kitap, bittiği zaman, anlaşılmaz olan şeyi ve hayatı yeniden anlayabilmek için istersen başa dönüp biten kitabı yeniden okuyabilirsin…”.
Sessiz Ev
Sessiz EvOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 20186,9bin okunma
·
201 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.