Gönderi

168 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Benim ne gibi bir basitliğim vardı ki seviyor-sevmiyor'a kurban edildim?
Kitabın matematiği; Bitkilerin gördükleri, bitkilerin kokladıkları, bitkilerin hissettikleri, bitkilerin duydukları, bitkilerin konumlarına dair bildikleri, bitkilerin hatırladıkları ve çevresinin farkında olan bitki şeklinde. Yani kısacası adında da dediği gibi "Bitkilerin Bildiklerini" anlatan, benim açımdan çok kaliteli bir kitap olmuş. Ben kitabı okurken çok fazla zorluk çekmedim çünkü halihazırda bir sürü bitki ile ilgilenip bakan, lisedeyken bitki biyolojisi dersi almış olan, üniversitede ise TBG(tıbbi biyoloji ve genetik-bu derste çok da iyi değildim :')) dersi almış bir insanım. Ancak şahsi fikrim TBG dersi almamış olsanız bile bitkilere karşı biraz ilginiz varsa kitabın anlatmak istediğini anlayabileceğiniz yönünde ki genetik ile ilgili çok temel şeylerden bahsedilmiş, epigenetik gibi. Ben sadece insan ve bitki arasındaki bağlantıyı görebiliyorum bu ders sayesinde. Lakin ben görmeseydim bile bu bir eksi değildi. Yazar da hissettirmeye çalışmış bitki-insan karşılaştırmasını. Kitabın insanlarda olan özellikleri bitkilerde var mı soruşturması cidden takdire şayan. İnsan türü hakkında bilmediğim bir sürü şey öğrenmemi sağladı. Bitkilere bakış açımı değiştirmedi. Çünkü benim onlara bakış açım daha çok "çocuğum" gibiydi. Sadece çocuğum hakkında daha çok bilgi sahibi oldum. Ve yanlış bildiğim şeylerin doğrularını öğrendim. Bu kitaptaki objektif yaklaşım cidden takdir edilmeli. Ütopik ve klasik dogmalardan uzak. Bu insanda var, dolayısıyla bitkide de olmak zorunda anlayışı yok kitapta. Bir özellik bakımından bazen biz bazen ise onlar daha üstün olabiliyor. Sadece inanıyorum ki bir kanun var. O kanun çevresinde farklı yaşam formları farklı özelliklere sahip olsa da temelinde aynı şeyi barındırıyorlar. Aslında doğada faydacılık ilkesini görmek zor değil. Bitkilerin sağır olduğundan bahsedildi. "Bir bitki neden sağırdır?" sorusunun sebebini benim açımdan faydacılıkla açıkladılar. Tabii direkt faydacılık diye bir sözcük kullanmadı. Bu yorumu ben kendim yaptım. Aslında bu bakış açısıyla her şey doğada faydacılık ve mantık üzerine kurulmuş gibi görünüyor. Beni burada en çok şaşırtan insan davranış sebepleri oldu. Bir erkeğin ağlayan kızın gözyaşının kokusunu alıp cinsel dürtüsünü normalkinden daha az olmasına sebep olması bilgisi açıkçası birçok şeye bakış açımı değiştirdi ve... ve.. :) sanırım bir şey diyemeyeceğim. Ütopik bir eser değil ama bu kitap. Bilimle ve deneylerle konuşuyor. Hatta deneylerin bir kalitesi de var. "Gerçek" deneylerle konuşuyor, herhangi bir deneyle değil. Ve eklemeliyim ki kitapta çokça evrim ile bağdaştırdığımız Charles Darwin'in adı geçti, fitolog kimliğiyle doğal olarak. Kokusu olmayan gözyaşının kokusunu alma durumu.. bazen birisinden iyi enerji almadığımızı söyleriz ve buna ilk izlenim deriz. Bu ilk izlenimin sebebi belki de aldığımız kokudur.. Varlığına inandığım ve varlığını bilmediğim çok fazla şey vardı. Sadece bitki ile ilgili bir kitapla çok fazla şey değişti sanırım benim içimde. Fark ettim biz Homo Sapiens türü çok duygusalız. Hatta bazılarımız kendi içinde daha da bir duygusal. Belki de doğada bildiğimiz türler arasında en duygusalı bizizdir. Bitkiler o kadar soğukkanlı varlıklar ki.. Freud onların bir ego ya da superegoların olmadığını ancak idleri olabileceğini düşünüyor. Onlarla duygusal bağ kuruyoruz ancak bu bağ tek yönlü. En basitinden ben onlara çocuğum diyorum. O ise sadece varlığını devam ettirmesini sağlayacak bir tür etken olarak bakıyor bana. Doğanın kanunu diyorlar ya.. onu okudum. Aslında varoluşumuzun, varoluşların mantığı ve dinamiğini gördüm. Duygusallığı da bir yerde kabul etmek gerekiyor. Sonuçta bizler böyleyiz :) daha üstün ya da değil demek kimsenin haddine değil. Kitapta en sevdiği açıklamalardan birisi şuydu: "Bitkilerle insanların fiziksel dünyayı algılama ve onun farkında olma yetenekleri birbirine para­lel olsa da, evrimin bağımsız yolları insanlarda bitkilerin sahip olmadığı, zekânın ötesinde bir yeteneğin gelişmesini sağlamıştır: özen gösterme yeteneği." Böyle bir yeteneği olduğu halde kullanmamayı tercih eden insan tipleri olması ne yazık :) türünü unutup bitki türüne dahil olmak gibi.. Her şey bir yana insanlığı çok komik buluyorum. Şu zamana kadar karşılaştığım çoğu insanı düşünüyorum da.. sanki en mükemmel canlıymışız gibi ahkam kesiyoruz. En harika en her istediğini yapma özgürlüğü olan canlılar bizmişiz gibi davranıyoruz resmen. Ve çoğu insanın kendi dışında hiçbir kişiye veya canlıya gram saygısı yok. Bir bitkinin de bizim gibi olmasa da görebildiğini, koklayabildiğini hatta sosyal bir çevresi olduğunu kabul edemiyoruz. Ancak böyle kitaplardan okuyunca evet ya diyoruz. Neden? Çünkü onlar aktif hareket edemiyor. Çünkü onların merkezi sinir sistemi yok bizim gibi. Çünkü gözümüzle gördüğümüz çerçevede onlar bizden daha basit(miş gibi) görünüyor. Halbuki biyoloji, bilim öyle söylemiyor. En basitinden uzaylı diyoruz. Örnek veriyorum sadece: Bizden farklı bir yaşam formu olan uzaylıdan bizimkinin aynısı bir merkezi sinir sistemi bekler misin? O zaman o başka bir yaşam formu değil, insan olmuş oluyor. Uzaylılarla ilgili filmler çekilmeye başlandığından beri "bizden daha üstün bir form" olarak lanse ediyoruz filmlerde ya da dizilerde uzaylıları. Ki biz bu formlardan bizim aynımızın olmasını beklemiyoruz, en basitinden bir merkezi sistem ya da bizimkisi gibi bir sistem beklemiyoruz. Yaptıklarımız ve düşüncelerimiz o kadar tezat ki.. :) çok uzakta aramaya gerek yoktur belki de. Belki de bitkiler bir uzaylıdır ha? Ki öyle. Bizim uzaylı olmamız gibi :)) Kısacası demem o ki, bu kitabı okuduğunuzda eğer bitkiler sizin için "sadece bir bitki" ise bakış açınızı emin olmamakla beraber değiştirebilir. Bitkiler hakkında bir şeyler öğrenmek isteyen herkese tavsiye edebilirim. İyi okumalar herkese ^^
Bitkilerin Bildikleri
Bitkilerin BildikleriDaniel Chamovitz · Metis Yayıncılık · 2021893 okunma
·
242 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.