Gönderi

197 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Oldukça etkileyici bir kitap olduğunu düşünüyorum. (Genel anlamda karşınıza bazı oyunbozanlar çıkabilir, kitabı okumayanlar ve oyunbozanlardan hoşlanmayanlar devam etmeyebilir.) İlk başlarda kitabı okurken evrim teorisine gönderme yapılıyor olabileceğini düşünmemiştim, sanırım sandaldan kurtulan tek adamın kültürel yoğunluğu olan adam olduğunu farketmedim diğer detaylara odaklanırken. Ama ekşi sözlüğümüz sağolsun, kitap hakkındaki yorumlara baktığımda kitabın başında Wells'in 'güçlü olan hayatta kalır' tezini çürütmek için bu karakteri (Prendick) hayatta bırakmış olabileceğini söyleyen yorumu görünce kafamın üstünde koskoca bir ampül yandı diyebilirim. Birçok kişi kitabın tanrısal kısmına odaklanmış. Bu kısım benim de dikkatimi çekti ama ırkçılığa yapılan gönderme daha çok dikkatimi çekti açıkçası. 'Sanırım bütün varlıklar renklerini çevrelerindeki ortalama renk tonundan alıyor' diye bir cümle geçiyor kitapta. İnsanların olduğu ırktan gelen genetik bilgi vb.den bahsediliyor da olabilir, asıl olarak birbirlerine olan benzerliklerine vurgu yapmak istemiş aynı zamanda. Moreaunun yarattığı yarı insan yarı hayvan varlıkların birbirlerine olan çirkin benzerliği 'normal' olarak adlandırılan bir insanın onlara kötü gözle bakmasına ve hatta ırkçı bir yaklaşımda bulunmasına (ötelemesine) bile sebep oluyor. Zamanla onlara alışalabilmesi aslında birçok canlının temelde aynı olduğunu ve aynı istek/ihtiyaçlara sahip olduğunu vurgulamış benim fikrimce. Onlar da başlarına bir otoritenin olmasını istiyordu, insanlar da çoğu zaman bunu ister. Otorite ister yönetim ister din olsun, bir yol göstericinin olduğunu düşünmek iki türü de rahatlatıyor kitapta belirtildiği gibi. Karar vermenin kolaylaşmasını, ahlak denilen yargıların kolayca dağıtılmasını sağlıyor. Beni etkileyen ve düşünmeye sevk eden birçok nokta oldu, ama en çok etkilendiğim kısım yazarın bizi yarı insan yarı hayvan olan yaratıkların çerçevesinden bakmaya davet ettiği kısımdı. Bu yaratıklara yüklenen sorumluluğu ve onların nasıl da kendileri olmak yerine yarım kaldıklarını, yarım kaldıkları için bu kadar zorluk çektiklerini ve bunun bilim altında olsa bile ne kadar gereksiz olduğunu söylediği kısım beni inanılmaz etkiledi. Onların penceresinden bakmaya çalışmıyoruz bile ilk başlarda, çünkü onlar yarımlar, tam olarak düşünemiyorlar, ne yapacaklarını bilmiyorlar vs. Sadece acı içinde duyduğumuz çığlıklar içimizi yakıyor, onların çektiği acıya odaklanırken içsel dünyalarında düşündüklerini kavrayamıyoruz yazar bizi bunu yapmaya davet edene kadar. Kaldı ki dirikesim ile çektikleri fiziksel acı... İlk başlarda insanların üzerinde deney yapıyor olabilir mi diye bile düşünmüştüm. Toplumdan dışlanmış olması ve dirikesim yaparken hiç vicdani bir sızı hissetmiyor olması Dr. Moreaunun en kan dondurucu yanıydı. Wells in o yıllarda bunun etik yanını tartışıyor olması ve bu eseri ortaya koyması onu gerçekten de bir usta yapabilir. Dirikesim etiği yapmak, insanlar üzerinde gizli kapaklı yapılıyor olabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Her ne kadar bilim ve ilerleme çok önemli de olsa, gerçekten her yol mübah mıdır demek istiyorum.
Doktor Moreau’nun Adası
Doktor Moreau’nun AdasıH. G. Wells · İthaki Yayınları · 20187,7bin okunma
·
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.