Postmodernizm, nefret ettim senden. Geleneksel romana karşı çıkıyormuş, geleneksel romanda olay varmış bu düşüncede olay yokmuş, genelde hisler ön plandaymış ve bu hisler yoğun olarak karamsarmış, sonunun nasıl bittiği meçhulmüş, gerçekle hayal ürünü birbirine karışıyormuş... Mış, miş, muş, müş, ... Canım eşit ağırlık grubum, hep integral alacak değiliz ya bugün de oturduk bunları konuştuk, ne kaptıysam onlardan kaptım.
Oğuz Atay, inşaat mühendisiymiş. Matematik muhabbeti döndürüşü benim açımdan sevimliydi. Genelde iletişimsizlik, anlaşılamama gibi konuları ele alıyormuş. Anlaşılamama olayını öyle güzel içselleştirmiş ki bizim üzerimizde uygulamış olmalı. Bakın beni kimse anlamıyor diye üstümüzden kanıtlıyor. Ben anlamadım, haklı.
Kitabı hiç sevmedim. Keşke biri bana ilk 600 sayfayı geç, her şey Turgut un kafasının içinde dönüyor, son 100 sayfayı okusan yeterli deseymiş. İç sesine Olric deyip baya baya hayatına onunla devam ediyorsun ama Turgut'cuğum. Bilinç akışı mıydı, zihinde düşünceden düşünceye atlayan anlatımın adı? Bence bu da yordu, beyin durmaz elbette, her düşünceyi aktarıp manyak mı edelim okuyucuyu?
Turgut Özben, Selim Işık'ın ışığında kendi özbenliğini arıyor. Ama ne aramak... İlla olay örgüsü olmalı kafasında değilim ama ne anlattığı da anlaşılmalı. Geçişler nasıl oldu hiçbir fikrim yok, az önce ne okuyordum şimdi ne okuyorum diye sorguladığım anları azımsayamam. Her zaman dediğim gibi birileri anladığına ve sevdiğine göre o geçişleri kaçıran yine benim, aşamadığım bir yönüm bu benim. Sayısalcıyım ben ya boşvereyim, olduğu kadar deyip geçeyim. Tutunamayanlara tutunmak kolay mıymış? Ben de tutunamayanlardan olayım.