Gönderi

Benim Sayemde
Birbirlerini seviyorlar mı, yoksa ölene dek geçecek vakti mi dolduruyorlar, bilemiyorum.  İnsan, hikaye kahramanlarının her şeyini bilmek zorunda değil ya. Ama şundan eminim. Ruhları öylesine birbirinden uzak düşmüş ki, seslerini duyurmak için bağırmak zorundalar. Ses duvarını aşan çığırışlarından camlar çatlayacak sanırsınız. Evlerinin camları şimdilik sağlam ama kalplerinin sırçası çoktandır kırık dökük. Meleksiz kalmış ıssız bir odada kavga ettiklerinden bihaber, melekleri ürkütüp kaçırmışlar çoktan. Birbirlerine alaycı, yabancı, hınç dolu iki insanın arasında meleklerin ne işi olsun? Alıp veremedikleri ne? Neyi paylaşamıyor bu iki insan? Kendi biricik haklılıklarına öylesine sarılmışlar ki, gözleri adeta kör olmuş.  Adamın gözlerinden kızgınlık akıyor. İnsan içinde ne hissediyorsa çevresine de onu bulaştırır. “Be kadın,” diye bas bas bağırıyor adam, “Benim sayemde rahat rahat yaşıyorsun, bir elin yağda bir elin balda. Akşama kadar eşek gibi çalışmasam altındaki arabaya zor binerdin sen.” “Sayemde” derken adamın nefsi hazla dolup taşıyor ama bu hazzı hissedemiyor çünkü öfkenin altında yok olup gidiyor bu haz. Bir zehir başka bir zehre karışıyor. Kadın, adam konuşurken dudak büküyor, ardından histerik bir kahkaha atıp o da oyuna katılıyor. “Hadi canım sen de, gerçekten çok komiksin. Benim sayemdeymiş. Esas sen benim sayemde kazandın o paraları. Ben destek olmasaydım buralara nasıl gelirdin? Benimle evlenene kadar çulsuzun tekiydin. Sayemde giyinip kuşanmayı, yemeyi içmeyi, adab-ı muaşereti öğrendin. Ailemden bir şey öğrenemedim ben, diye itiraf eden sen değil miydin, ha söyle. Ama dürüstlük kim sen kim?’’ “Sayemde” derken kadının nefsi de hazla dolup taşıyor ama o da bunu hissedemiyor.  Onun da öfkesi bu hazzı yanardağdan fışkıran kızgın lav gibi hiç ediyor. Her gayrimeşru hazzın sonu bu değil mi? Adamın kan beynine sıçrıyor. Kadının canını daha da acıtacak cümleyi arıyor belleğinin kıvrımlarında. Aynı oyunu sahnelemekten bıkmadılar, yılmadılar. Bir aralık öğlesinde, pastırma yazlarından kalma bir günde yürüyorum, bir yandan da bu hikayeyi zihnimde tasarlıyorum. Aklımda gezinen sorular bir adım önde gidiyor benden. Her ikisinin de sesleri kafamda çınlıyor. Bu karı kocanın derdi ne? Aralarında baş gösteren sadece bir evlilik sorunu mu hakikaten? Karı koca arasındaki sorunlar aslında başka bir meselenin, başka bir sorunun, başkaca bir kördüğümün semptomu olamaz mı, en azından bazıları? Benim sayemde, yok hayır benim sayemde, diye kör dövüşüne dönen çekişmelerinde aslında neyin kavgasını veriyorlar? Benlik ve enaniyet çatışması Bedenim kadar zihnim de ağırlaşmıştı. Bir kafeye girip boş bir masaya çöktüm. Bulutların arasından sıyrılan güneşle cadde baştan başa ışıkla yıkandı. Yan masada bir kadın çantasından çıkardığı makyaj aynasıyla makyajını tazeliyordu ki, bir an aynadan yansıyan güneş ışığı yüzüme çarpıp gözümü almış, zihnim aynaya takılı kalmıştı. Adamın ve kadının asıl derdinin ne olduğuna dair bir düşünce uyandı kalbimde o an. Kadının elindeki ayna, “Benim sayemde ısınıyor ve aydınlanıyorsunuz.” diyebilir mi? Bunu iddia edecek bir ayna narsisizmden mustariptir, kendini yüceltmekte ve işin aslına bakılırsa komik duruma düşmektedir. “Benim sayemde” diyen adamın ve kadının esas sorunu işte bu haddini bilmeme sorunu olduğunu idrak etmiştim o an. Aralarındaki meselenin evlilik sorunu olduğuna aldanmamalı. Bu bir benlik ve enaniyet çatışması.  Adam ve kadın, güneşi unutup aynaya minnettarlık talep etmekteler. Benlikleri, yaratılmış gerçekliğini unutmuş, hiçlikten müteşekkil varoluşsal gerçekliğinden uzaklaşıp övülme derdine düşmüştür. Hak ettiklerini iddia ettikleri övgüyü ve minnettarlığı karşıdakinde bulamadıklarında da hırçınlaşmaktadır. Peki, adam ve kadının birbirlerine katkılarını yok mu saymalarını bekleyelim? Elbette hayır. Zamanın Bedii’nin ifadesiyle “Âyine muhafaza edilmeli, çünkü mazhardır.” Ayna, evet ısı ve ışığın kaynağı değildir ama bir işlevi de vardır, onları yansıtmaktadır. Karı koca da birbirlerinin hayatına katkıda bulunmuşlardır ama bu katkının kaynağı değillerdir, Mutlak Varlığın onların hayatlarına katkılarına ‘mazhar ve mak’es’ olmuşlardır. Birbirlerinin hayatlarına katkıları Mutlak Varlığın ikramı ve ihsanıdır, onlar bu ihsana vesile olmuşlardır. “Benim sayemde” ya da “Senin sayende” iddiaları elbette sadece karı koca arasındaki ilişkiye özel bir durum değil. Karı-koca, ebeveyn-çocuk, öğretmen-öğrenci, yönetici-yönetilen, doktor-hasta, gibi her türlü ilişkide karşımıza çıkar. Hatta, “Bahçem sayesinde bu kadar ürünü aldım” ya da “Sayemde bahçe bu hale geldi” şeklinde insan kainat ilişkisinde bile söz konusu olabilir. Ne başkasına “Sayemde” diyerek tahakküm kurmaya hakkımız var, ne de başkasının “sayemde” diyerek bizim üzerimizde tahakküm kurmasına. Ne kimsenin kölesiyiz, ne kimse bizim kölemiz. Her türlü güzel şeyi bize bahşeden Mutlak Varlığa sonsuz minnettarlık duymak gibi varoluşsal bir vazifemiz var sadece. Vesile olan aynalara da teşekkür etmeye.
Sayfa 181 - Kapı Yayınları 1.baskı
·
230 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.