Gönderi

Bazı zamanlar olur, sabır beklemekten ziyade dayanmayı vazife olarak yükler bize. Ümidin kandili sönmüştür, buhran zamanlarıdır. O zaman işte, derdin ve sızının içimizde bir vakit oturmasına, ağlamasına izin vermek gerekir. “Büyük insanın iki kalbi vardır, biri kanar öbürü dayanır” demişti Halil Cibran. Ümidi kesmenin başka hiçbir yerde bulunmayacak o huzuruna vardığımızda, Didem Madak’ın şiirindeki gibi dua etmenin vakti gelmiştir “Olanlar oldu Tanrım/ Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla!” Tahammül etmek, başlangıçta zehir gibi acı gelecektir, ancak benliğine yerleşince, acıyı bal eylemek deyişinin bir hakikate işaret ettiği fark edilir. Sürekli ümit etmek, sürekli gayret ve çaba sarf etmek, çırpınmak ve bitap düşmek bir açıdan da huzursuz, azapta bir ruhun, bir obsesyonun tezahürüdür. Kesilmiş ümit, insanın çırpındıkça dolandığı bir ağdan azâd edilmesi gibidir. Perçinlendiği mekanizmadan uzaklaşarak, başka bir manzara kazanır insan, “Bugün tabiat ne kadar güzel. Kuşkusuz her gün böyle bu. Ama güzelliği görmek her zaman mümkün değil. Bakmasını bilmek gerek. Acılara, hastalığa ve yorgunluğa rağmen bakılabilir. O zaman güzelliğin içinde bütün bunlara da iyi gelen bir düşünce olduğu görülür. O “düşünce”yi bir kere ellerine geçirmiş olanlar başlarına gelen bütün sevinçlerin ve acıların külfetine daha kolay katlanabilirler: Mutluluk da tahammül ister. Onu da iyi anlamalı.”diyordu Cahit Zarifoğlu. Unamuno’nun da ifade ettiği gibi, mucize bir kez görüldükten sonra hep mucize görülür. Çalıkuşu’nda “…ümitsiz hastalıkların, mukadder felaketlerin son bir ilacı vardır: Tahammül ve tevekkül. Elemlerde bir gizli şefkat var gibidir. Şikâyet etmeyenlere, kendilerini güler yüzle karşılayanlara karşı daha az zalim olurlar.” diye yazan Reşat Nuri’ye katılırcasına “Dünyaya almak için değil, yalnız vermek ve feda etmek için geldiğini düşün. Her şeyden vazgeçen her şeye malik olur.” diye yankılıyor onu Peyami Safa. Oysa bir başka eseri, Yalnızız’da başka bir tür sabrı, isyanın tekniğini tarif ediyor “Çaresizlik ve tehlike anları vardır ki o zaman çırpınmaya ve haykırmaya gelmez. Batar insan ve boğulur. Marifet o anları geçirmektir. Sonrası gittikçe kolaylaşır. Kadere teslim olmak lazımdır o anlarda. Menfî, miskin , âciz bir tevekkül değildir bu. Anlıyor musun? İsyanın tekniğidir. Yani sabırdır. Müspet, enerjik, hedefli, iyimser bir sabır. Dikkat et sözüme. Bu dünyada ölümden başka hemen her şeyin bir çaresi vardır. Mesele diye karşımıza çıkan zorlukların çoğunu kendi ruhumuzun içinde halledebiliriz.” Ancak kesin bir vâkıa var ki, sabrın her türünde, kişi vakarını, metanetini korumalı, feryâd figân şikâyetten berî olmalıdır. Tezkiret’ül Evliya’sında Attâr’ın, Muhammed bin Semmâk’a isnad ettiği sözde söylendiği şekilde : “Musibet birdir, ama kişi sızlandı mı iki olur.” Hazreti Ömer’in bir adama söylediği, Hikem-i Atâiyye’de nakledilen şu sözler değiştirilemeyen şeyler karşısındaki duruşumuzda bize istikamet verecektir, “Eğer sabredersen hakkındaki kader hükmü gelir ve geçer. Fakat mükâfata hak kazanırsın. Şikâyet edersen ilâhi emir yine yerini bulur. Şu kadar ki, me’zûr (Haktan perdeli) olursun.”
Kemal Sayar
Kemal Sayar
·
219 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.