Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

544 syf.
9/10 puan verdi
·
12 günde okudu
“Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar” diye başlamış Sadık Hidayet Kör Baykuş isimli kitabına, çoğu kimsenin kimseye anlatamadığı bir derdi, bir yarası vardır. Yaranın tanımına baktığımızda, ilk önce bedenin bütünlüğünü zedeleyen belki de bozan, beden ve ruhu etkileyen travmadır. Fiziksel yarayı daha çok bilsek ve konuşsak da edebiyatta fiziksel yaradan çok psikolojik yaralar daha çok etkiler insanı, daha çok dikkat çeker ve yazarlar daha çok kullanır. Yalnızlık için, geçmişte yapılan hatalar için, toplumdan dışlanma için ruhsal travma altında okuruz yaraları, okudukça da iyileşmeyen o yaraları hissederiz. Kazuo Ishiguro’nun dediği gibi de belki o iyileşmeyen yaraları artık umursamıyoruzdur. Yaralar eski dostlara dönüşür. Elbette de ara sıra canını sıkar insanın, ama o kadar uzun süre taşınır ki o yaralar, artık eski dostlara dönüşür. Her şey ilk anda insana çok kötü görünür ama hepsi geçer, hiçbir şey ilk haliyle kalmaz ve yaralarla bir şekilde beraber yaşarız. Kitap içinde karakterlerimizin bazılarının tabii ki yaraları var ve yaraları hayatlarına, yaşamlarına etki ediyor ya da yaşamları bir arkadaş, bir dost olsun diye onlara yaralar veriyor, onlar da kurtulmak istiyorlar ya da kabulleniyorlar yaralarını. Çok farklı kitaptı. Bir şekilde hafızamda eksiklikler hissettim, bir şeyler hatırlamaya çalıştım ve Mr. Ryder’in dinlenememesi, sürekli bir şekilde kendisinden bir şeyler istemeleri sonucu dinlenememesi gibi yoruldum. Kitabı okurken, cümlelerin akıcılığında kaybolurken gerçek manada da kayboldum. Zor bir kitap kesinlikle ama bu zorluk bildiğimiz manada bir zorluk değil. Nasıl desem, okurken defalarca ben neredeyim, ne yapıyorum diye kendi kendime sorarken, kitap tarafından bir şekilde ele geçirilip, bir şekilde etkisi altına alınıp, diyalogları, betimlemeleri gerçek manada anlamaya çalışırken artık kitabın sürrealist havasına girdim. İlk başlarda kafama yatmayan bazı şeyleri düşünmüş olsam da, bu nasıl olabilir acaba diye düşünsem de sonradan düşünmemeye başladım, sadece okudum ve kendimi akışa bıraktım, bıraktıkça uzun uzun, kibar ve az da olsa bunu acaba karakter neden söylüyor dediğim cümlelerin içinde kayboldum. Konuyu bize birinci ağızdan anlatan Mr. Ryder bedenen olmadığı yerdeki, duyamadığı diyalogları ve olayları da anlatıyor, karşılaştığı yani ilk kez karşılaştığı kişilerin geçmişini bizlere anlatabiliyor. Bir mekânda ya da biriyle beraberken geçişi hiç fark etmeden hızlı bir şekilde başka bir mekânda ve başka biri ile beraber olabiliyoruz. Mr. Ryder’in bedenen bulunmadığı yerleri, duyma imkanının olmadığı diyalogları bize anlatmasında herhangi bir fantastik unsurlar yok, sadece sürreal kurgunun içine savruluyoruz. Akıl ve mantığı bu kısımlarda bir kenara bırakıp sadece bilinçaltındakilerin dışa vurulmasına odaklanıyoruz. İçgüdü ve bilinçaltı yönlendirmesi ile, doğrusu ve yanlışı ile beraber karakterin davranışına ve kurguya etkisine odaklanıyoruz. Yolda yürürken ya da herhangi bir yerde tanımadığınız biri ile karşılaştığınızı düşünün, bu kişi size çok yabancı geliyor, ama o kişi ile kırk yıllık bir tanış gibi konuştuğunuzu düşünün, o kişi ile karşılaşmanızdan biraz vakit geçtikten sonra o kişinin eşiniz, anneniz, babanız veya kardeşiniz olduğunu düşünün ve bu akla mantığa pek uygun gelmeyen olayın realist tarafını hiç önemsemeyip sürrealist kısmına devam edip hiçbir şekilde akıl ve mantık aramadan kendinizi bilincin akışına bırakın. Kitap boyunca hissedeceğiniz duygular hep bu şekilde olacak, hafızanızı defalarca kontrol edecek, Mr. Ryder’in her bir sefer biri ile karşılaştığında, o her biri ondan her seferinde bir şeyler istediğinde Mr. Ryder’in kim olduğunu soracaksınız. Ayn Rand’ın romanındaki “John Galt kimdir?” sorusu gibi belki de defalarca Mr. Ryder kimdir diye soracaksınız. Kitap boyunca sanki sürekli daireler çizdim. Gezdiğim yerleri defalarca gezmiş gibi oldum ama istediğim yere bir türlü gidemedim de, okurken ise istediğim yere gidemememin farkında bile değildim, aslında gitmeyi düşünüyor muydum onu bile bilmiyorum, hatırlamıyorum. 3 – 4 dakika sürecek asansör yolculuklarında, kısa bir karşılaşmalarda dakikalarca, saatlerce sürecek cümleleri bu kısacık anlara karakterler sığdırabiliyor. Kurulan uzun uzun diyalog cümleleri ise Dostoyevski karakterlerinin diyalogları gibi, uzun, soluksuz ve son derece de kibar. youtube.com/watch?v=EFJ7kDv...
Avunamayanlar
AvunamayanlarKazuo Ishiguro · Yapı Kredi Yayınları · 2019399 okunma
··
869 görüntüleme
Metin T. okurunun profil resmi
Aslında çoktan niyetlenmiştim de, bir dostum öyle şeyler söyledi ki, cesaret edip de başlayamadım. Bir ara sinirlenmiş, tam ortadan ikiye bölmüş. Ama yine de bitirmiş. Ya noluyoruz, Allah aşkına nerede ve nedir bu diye bitirdim, dedi. Devamını söylemeyeyim :))) Sen ise davet ediyorsun. Allah kerim:)))
1 önceki yanıtı göster
mithrandir21 okurunun profil resmi
Hahaha aynen Abi aynen, tam da öyle bir kitap işte. Labirent içinde gibi bir hava da var diyebiliriz. Okur da yorumlarsan çok sevinirim. Hatırlar mısın Metin Abi, mailden bana anlatıcı türlerini yazdığında ben de sana Avunamayanlar'da bunların hepsi var ve daha fazlası da var demiştim. Yahu bazen betimlerken uçuyor sanki ve kayboluyoruz.
Hyeya okurunun profil resmi
Gerçekten incelemenizi okurken kendi iç sesimle konuştuğum yanılgısına düştüm bir ara :) kitabı çok iyi yaşamışsınız. Kitap hakkında düşündüklerimin, dile getirdiğiniz yanlarıyla eksiği fazlası yok diyebilirim.
mithrandir21 okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Kitap da okura tam böyle bir hava vermiyor mu ama çok bilindik şeyleri görüyoruz ama bir yanılgıda içinde de oluyoruz gibi.
Hyeya okurunun profil resmi
Kesinlikle.. Bazen okuduğum sayfanın sonuna geldiğimde hem bir şeyleri anladığımı seziyorum hem de içimde başka bir tarafın büyük bir şaşkınlık içinde tekrar paragrafın başına dönme arzusunda olduğunu hissediyorum. :) sanki yeniden okumam gerekiyor gibi hissediyorum. Ve yeniden okuduğumda bu kez farklı bir mekanda yeni bir karakterle karşılaşmış gibi oluyorum. Gerçekten çok tuhaf.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.