Gönderi

İnsanların hikâyelerini dinlemeyi seviyorum. Çocukluklarını, tanışma hikâyelerini, hatıralarını... Çocuk eğitimi konusunda da bize büyük bir veri oluşturduğunu düşünüyorum bu anlatımların. Tolstoy'un çocukluğunu anlattığı satırları okurken söylediği bir şey var ki, gidip başını okşayası geliyor insanın. Diyor ki: "Altı yaşındayken, dış görünüşüm hakkında konuştuklarını hatırlıyorum. Annem yüzümde güzel bir taraf bulmaya çalışırken, zeki gözlerim ve hoş bir gülümsemem olduğunu söylemişti. Sonra babamın fikrini ve gerçeği kabul ederek güzel olmadığımı itiraf etmek zorunda kalmıştı. Ona yemek için teşekkür ederken yanağımı okşamış, 'Unutma küçük Nikolanka, kimse seni yüzün için sevmeyecek, o yüzden aklı başında iyi bir çocuk olmaya çalışmalısın' demişti. Bu sözler beni güzel olmadığıma inandırdı. Elimden geldiğince iyi ve akıllı bir çocuk olmaya karar vermemi de sağladı. Bütün bunlara rağmen sık sık benim gibi büyük bir burnu, kalın dudakları ve küçük gri gözleri olan biri için dünyevi bir mutluluğun mümkün olamayacağını düşünecek kadar umutsuz anlarım olurdu. Tanrı'ya beni yakışıklı bir adama dönüştürecek bir mucize için dua ederdim. Güzel yüz hatları uğruna sahip olduğum ve olabileceğim her şeyi feda etmeye razıydım." Kitabın bu bölümünü okurken, Nur'u götürdüğüm havuz da, üstünü giyinmekte zorlanan oğluna "Niye giyinmiyorsun geri zekâlı mısın, özürlü müsün?" diyen annenin sesi çınladı kulağımda. Tolstoy belki iyi bir yazar oldu ama kendisinin çirkin olduğuna inandıran bir anne baba yerine her hâliyle sevilen bir çocuk olmayı tercih ederdi muhtemel. O çocuk da zekasından hep şüphe edecek belki de. İşte bu sebeple kendi değerinin ölçüsü sayacakları kelimelerle yaralamamak gerek çocukları. Çünkü insan kendini bir ömür anne babasının gözüyle seyrediyor.
·
254 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.