Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

112 syf.
10/10 puan verdi
‘Büyülü’ Bir İkona
İlk gençlik yıllarımdan beri ifrata varacak mahiyette görkemli bir hayal gücü evrenine tek başına hükmeden ve bu yazınsal hazineyle ölmeden efsanevileşen sevgili
Gabriel Garcia Marquez
Gabriel Garcia Marquez
’den bir hikaye daha okumuş olmanın tatlı esrimesini yaşıyorum günlerdir. Öyle ki bende uyandırdığı hisleri asla tam olarak yansıtamayacağımın bilincinde olmaktan doğan ikirciklilenmenin yarattığı yetersizlik hissinin önüne sağlam bir set çekip yazmaya veremiyorum kendimi bir türlü keza; yazma yetisinin çoğu zaman insanın kendisini sağlam bir akıntıya bırakmasından farkı yok.
Kırmızı Pazartesi
Kırmızı Pazartesi
daha ilk sayfadan üzerimize sıçrayan kanla bizleri dehşet içerisinde bırakan çok katmanlı ve zengin bir cinayet romanı.#175514221 Sonu başından öğrenilen bu hikayede asıl motivasyon hikayenin nasıl nihayete erdiği değil, vuku bulacağı böylesine ayan beyan belli olan bir suçun toplumsal korelasyonu. Aşinası olduğumuz taşra öykülerinden tanıdık bir grizgahla başlar anlatı; kasabaya bir yabancı gelir.İsminin Bayardo San Roman olduğunu sonradan öğrendiğimiz bu genç ve zengin delikanlının evlenme niyeti kısa sürede tüm kasabaya yayıladursun o seçimini yapmıştır; Angela Vicario.Düğünleri tüm kasaba efradının katıldığı görkemli bir tören havasında kutlanır.Ne yazık ki bu görkemli alay düğün gecesi damadın gelini kendi evine geri göndermesiyle adeta bir gayya kuyusuna döner, okuyucu bu dipsiz kuyunun ucundaki ışık huzmesine ulaşmak için gerçeğin gittikçe incelen gümüş ipine sıkı sıkıya tutunmak zorundadır. Başında toplumun ona biçtiği utançtan yapılma kanlı bir duvakla evine geri gönderilen Angela kaderinin dümenine tek başına hükmedemeyecek olmanın yaşattığı acı ve hayal kırıklığıyla onu çıkaracakları idam sehpasında yalnız olamayacağının farkındadır.Onun bedeni üzerinden inşa edilen namus(!) anlayışı hiçbir zaman ‘sadece’ ona ait olamayacağı için, eski çağlarda hoyratça katledilmiş bedenlerin yığıldığı kanlı gladyatör meydanlarında yatan yüzlerce can gibi; savunmasız bir av daha atmak zorundadır azgın kalabalığın önüne.Çok geçmeden ürkek bir kelebeği hışımla duvara yapıştırır gibi ağabeylerine vereceği talihsizin ismi dudaklarından dökülür; Santiago Nasar.Gelmiş geçmiş en acıklı cinayet öyküsünün trajedisi bu noktadan sonra hız kazanır. Yazar Angela’nın bekaretinin akıbetinden çok, suç ve suçlu mefhumları üzerinde okuyucuyu derin derin düşüncelere sevk eden bir yazım tarzına haiz.Domuz kasabı olan ağabeylerin öldürdükleri domuzlar için sarfettikleri sözler ise toplumun mağdurla olan ilişkisine yapılmış gerçek bir taşlama (#175295611) Angela’nın ağabeylerinden birer katil yaratan süreç Santiago’yu öldürürken onun gözlerine bakmaya cesaret edemez.İçimi kan ağlatan bu sahnelerin bendeki etkisini perçinleyen bir başka etken ise hikayenin şaşırtıcı şekilde ‘bizden’ olması.Sırf ‘Namus Cinayeti’ olarak incelenmesi bile tek başına buna yetiyor.Bir kadını defalarca bıçakladıktan sonra kameralar karşısında kafasını kaldırmaya utanıp eril adalet tarafından -içten içe namusun öldürmek için geçerli bir sebep olduğuna inanmalarından dolayı- ödül gibi cezalarla salıverilen katiller geldi aklıma hep! Herkesin işleneceğinden haberdar olduğu bu korkunç cinayetten hiçbir kasabalı bağışık tutulamaz. Tıpkı defalarca koruma talep ettiği halde göz göre göre katledilen kadınların tek bir kişi tarafından öldürülmediği gerçeğiyle yüzleşmekle mükellef olduğumuz gibi. Tecavüz gibi bir ihtimal dışında (ki o zaman da asla cinayeti haklı çıkarmaz) Santiago’nun gerçekten suçlu olup olmadığını merak etmek bana göre abesle iştigal, çünkü bu merak bizim de hasis taşra ahlakının yanında olmamız anlamına gelir ki bana göre kitabın başından beri saflığını imleyen beyaz kıyafetleri içinde ordan oraya koşuşturan bu havai genç masumdur.Belki de kasabada bu cinayetin kahredici ağırlığından münezzeh tek masum. İç parçalayan sona gelindiğinde bir kan gölü içinde gördüğümüz Santiago’nun cansız bedeni; bizlere gerçek katillerin sessizliklerini ve sığ ahlaki yargılarını görünmez bir pelerinmişçesine üzerlerine çekip, kalabalığa karışarak güvenli alanlarında varolmaya devam ettiğini simgeleyen büyülü bir ikonaya dönüşüyor, kanı hala hepimizin elinde.
Kırmızı Pazartesi
Kırmızı PazartesiGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202177,6bin okunma
··
14bin görüntüleme
Kayaberk İpek okurunun profil resmi
Sonu başından belli olan bir eser ama insan yine de bir umut parıltısı arıyor geçen her olayda, konuşmada... Üniversite birinci sınıfa tekabül ediyor bu eseri okuduğum zamanlar. Beni çok etkilemişti o dönem. Özellikle; "Beni öldürdüler, Wene Hala..." kısmı... Dün gibi aklımda neredeyse. Gerek anlatım tarzı, gerekse de farklı edebi bakış açısından okunması gerek bir eser Kırmızı Pazartesi. Emeğine sağlık sen de her zamanki gibi doyurucu bir şekilde yazmışsın Sinem, teşekkürler. :) Ayrıca şöyle de bir film uyarlaması var: youtube.com/watch?v=IpTfICG...
Bertha Mason okurunun profil resmi
Özellikle yazma konusundaki endişelerimdan sonra senin gibi arkadaşlarımın yorumlarını okumak yüreğime su serpiyor teşekkür ederim.🌺Filmden kitabı okurken haberdar olmuştum hemen sonrasında izledim. O bahsettiğin cinayet sahnesi beni öyle etkiledi ki benim kafamın içinde canlandırdığım hali filmdekinden çok daha iyiydi :D
onur akça okurunun profil resmi
"Cinayetin gerçekleşeceğini herkes biliyor ama kimse engel ol(a)mıyor.) Romanı okuduktan sonra gerçek anlamda da olsa mecaz anlamda da olsa bu tarz olayları her zaman bu romanın ismiyle anlattım. "Aynı
Kırmızı Pazartesi
Kırmızı Pazartesi
'deki gibi!):)
Bertha Mason okurunun profil resmi
Daha çok ‘olmuyorlar.’Ben de göz göre göre gelen ölümler için bunu kullanabilirim artık.
1 sonraki yanıtı göster
lilith okurunun profil resmi
Ne güzel bir inceleme. Kelimelerle dans etmişsin adeta :) eline emeğine sağlık✨
Bertha Mason okurunun profil resmi
Ayy ne hoş bir tebrik olmuş bu.☺️Teşekkür ederim 🌺
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.