Gönderi

“Yine bir bahar günü toprak yeşermiş rengarenk çiçekler filizlenmişti, gül ağacının dallarında ise güller açmıştı muazzam güzellikleriyle. Lakin bir farklılık vardı ki dallar arasında tek bir gül vardı, rengi gökyüzünün saflığında denizin masumiyetinde mavinin en güzel tonu Mavi bir Gül. O kadar güzeldi ki her gül ona aşkla bakıyor her bülbül ona şarkılar söylüyor ve çiçekler güneş yerine ona dönüyordu yüzünü. Papatyalar dahi Mavi Güle hayranlıkla bakıyordu. Ancak papatyalar içerisinde biri vardı ki, her bahar zamanı gelince yıpranan ve kabul edilmeyen yapayalnız bir çiçekti o. Çünkü diğerleri gibi değildi, rengi güneşin sıcaklığında ateşin yıpranmış tonunda Sarı bir Papatya idi sanki hayatın çilesini üzerine çekmişliği her yerinden okunuyordu. Güzün ilk bakışı gibi soluk bir renk hakimdi üzerinde, ne beğeniliyor ne de bakılıyordu yüzüne. Her daim dışlanıyordu, hayatın kara tokadı yerine sarı zelzelesini yemiş gibi soluktu. Bu yüzdendir ki, hayat ona her bahar vakti acımasız davranmış sevme sevilme hakkını dahi elinden almıştı. Kendisi çiçekler bahçesinde tam da Mavi Gül’ün tam dibinde yükseliyordu topraktan. Sanki gölgesine ihtiyaç duyuyor gibiydi ve bu gölgeden huzur şefkat arıyordu. Fakat ne var ki Mavi Gül’ün yanı başında Kırmızı bir gül daha vardı ve kader iki gülü birbirine eş ihsan etmişti. Her ne olursa olsun Mavi Gül kopamıyordu Kırmızı Gülden çünkü kader kendisine sormamış ve direk yazmıştı ömrüne....
dionysosyayingrubu
·
82 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.